17 Eylül 2008

Panik Yok, Gerrard Halleder

Şampiyonlar Ligi gecesine yakın dönemdeki sonuçlardan alıştığımız üzere futbol ruhu damgasını vurdu. Milli maçlarda izlediğimiz Lüksemburg, Litvanya, Avusturya gibi sürprizlere Şampiyonlar Ligi’nde de Anorthosis, Bate gibi takımlar eklenmişti. Rum futbolunun inatçı bir yapıya bürünmeye başladığı İtalya’ya son dakikada mağlup olmaları ile de kanıtlanmış, Rum takımı Anorthosis Olympiakos’u UEFA Kupası’na postalayarak dikkatleri üzerine çekmişti. Anorthosis başarılı savunmasını Werder Bremen karşısında da uyguladı ve Almanya’dan bir puanla dönmeyi başardı. Tabii  inanılmaz şanslı bir maç geçirdiklerini de itiraf etmek gerek.


Liverpool geçtiğimiz yıl yaşadıklarını tekrar yaşamak istemediğini gösterir tarzda başladı maça. Marsilya ile geçen yıl da aynı gruptaydılar. Beşiktaş’ın da yer aldığı grupta  ilk maçlarda çok zorlanmalarına rağmen sonradan açılmış hatta Beşiktaş’a karşı Şampiyonlar Ligi tarihine geçecek bir sonuca imza atmışlardı. Benitez maça üç hücumcu ile başladı. Torres’in yanında Ryan Babbel ve Dirk Kuyt. Aslında Kuyt’ın savunmaya kadar gelip top çıkarmasını, orta sahadaki mücadelesini ve kaptığı top sayısını hesaba katarsak maça Robbie Keane’i ekleyip başlasaydı da pek göze batmazdı. Babbel ise son lig maçında Manu’ya attığı gol ve geçtiğimiz yıl Chelsea’ye elendikleri maçta yolladığı müthiş füze kontenjanından ilk onbirde yer buldu. İkili mücadelelere Kuyt’a oranla daha az girdiğinden ve genelde fırsatçılığı ile gol kovalayan bir yapıda olduğundan dolayı maç içinde çok da fazla yorulmadı ama diri kalmış bir oyuncunun kaçırmaması gereken goller kaçırdı, pozisyonlar harcadı. Yine de penaltıyı yaptırmış olması bu maçlık idare eder sıfatını almasına yetti.
Liverpool’un muhteşem kollektif futbolunda ön plana çıkabilen oyuncu kesinlikle saygıyı hak eder. Bu saygıyı hak edecek en önemli oyuncu da herkes kabul edecektir ki Gerrard. Kaptan ortalarda çok fazla görünmedi ama Marsilya’nın golünden sonra gol atma zamanım geldi deyip çok klas bir vuruş ile Mandanda’yı yerine çiviledi. Penaltıyı da her zamanki soğukkanlılığıyla gole çevirdi ve görevini yapmış, mağrur edasıyla yine göze batmadan oyununa devam etti. Gerrard’ı izlerken aklıma benzer fiziksel özellikler taşıyan Mehmet Topal geliyor. Mustafa Denizli’nin bir sözü vardır; “Türk futbolcusunun tekniği yeterli değildir, bana topu üç kere dürtmeden önüne alabilen kaç tane oyuncu sayabilirsiniz?” der. Son dönemde bu hastalığa sahip en kötü örneğin Topal olduğunu düşünüyorum. Aldığı topu ilk hamlede pas verdiğini görmedim, ya ileriye bakarken topu ayağına dolandırıyor ya da topa bakarken pozisyonu kaçırıyor, istediği yere pas verebilmesi için de bu dürtme hastalığını bazen dört defa uygulaması gerekiyor. Genç bir oyuncumuz ile bir Dünya yıldızını kıyaslamak tabii ki çok mantıklı değil ama adam olacak çocuğun da top kapmaktan farklı yeteneklerini sahaya yansıtması gerek. Liverpool’u grupta zorlayabilecek tek takım Atletico olacak, iki takımda da müthiş yetenekler var ama oturmuş takım yapısıyla Liverpool bir adım önde.
Marsilya’nın ise geçtiğimiz yıla oranla daha iyi bir görüntüsü var. Hücum oyuncuları çok hareketli, ara pas ile geçebildikleri bütün savunmaların canını yakarlar. Niang, Kone, M’Bami gibi pire hücumcuları, orta sahadan da kanattan Ben Arfa, göbekten Cheyrou ve Cana ileri çıkışlarıyla destekliyor nitekim golü de Cana’nın ileri çıktığı bir pozisyonda buldular. Gerets, Cisse ve Nasri’nin yokluğunu pek hissetmiyor gibi görünüyor. Raketimsi sol ayağı ile Ben Arfa şimdilik beklentilerin biraz altında kalıyor olsa da takıma ısınmasıyla daha etkili bir oyun sergileyecektir. Marsilya ile ilgili söylenebilecek bir başka durumda Fenerbahçe sendromu yaşadıkları. Ligde sonuca gidiyor olsalar da bu kadar mücadeleci ve bu kadar üretken bir oyun sergilemiyorlar ama havası, suyu farklı olan Şampiyonlar Ligi’nde çok daha istekliler. Gerets’in takımı sahaya dağılımı ile yardımlaşması ile hırsı ile sağlam bir takım olma yolunda ilerliyor.


A Grubu :
Chelsea 4-0 Bordeaux
Roma 1-2 CFR Cluj

Bu gruba Chelsea, Roma atar, Bordeaux, Cluj bakar grubu demiştik ama Cluj sadece bakmaya gelmediğini gösterdi. Roma son lig maçında da Palermo karşısında tat vermemişti ama Şampiyonlar Ligi’ne ilk defa katılan hatta kendi liginde ilk defa şampiyon olan Romen Şampiyonu’na kendi evinde teslim olacağı  pek tahmin edilmiyordu. Aynı öngörümüzde Steaua’yu gördükten sonra Cluj’un da beklenenden daha iyi olabileceğini söylemiştik ama açıkçası Olimpiyat Stadı’ndan üç puanla dönmeleri  gecenin en büyük sürprizi oldu. Devamını getirebilirlerse Romanya bu yıl milli maçlarda uğradığı hayal kırıklığını kulüp takımları ile telafi edebilir. Gollerin sahibi Juan Culio'nun ise müthiş bir sol ayağı var ve bu yıl adını daha sık duyabiliriz.
Chelsea-Bordeaux maçı ise Arsene Wenger’in "Şampiyonlar Ligi’nde bu kadar çok takımın ne işi var kardeşim?" düşüncesini destekler nitelikte bir maçtı. Chelsea’nin attığı goller ve kaçırdığı pozisyonlardan ibaret bir maç oldu, üstelik kendilerini çok fazla yormadan. Gollerden sonra İngiliz tribünlerinden duymaya alışkın olduğumuz “Yeaah” sesi bile yoktu hatta Bordeaux sahaya hiç çıkmayıp hükmen 3-0 mağlup olsaydı kendileri için daha hayırlı olurdu.


B Grubu :
Panathinaikos 0-2 Inter
Werder Bremen 0-0 Anorthosis

Portekizli Mourinho’nun İtalyan Inter’i Yunanistan’dan Brezilyalı oyuncularının performansı sayesinde kayıpsız çıktı. Ateşli tribünleri ile Yunanistan deplasmanının Avrupa’daki en zor deplasmanlardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Bu yıl Anorthosis’e teslim olan Olympiakos geçtiğimiz yıl iç sahadaki başarısı ile ikinci turu görmüştü. Inter’in golleri Mancini ve Adriano’dan geldi. Mourinho Adriano’yu yavaş yavaş yeniden kazanıyor, büyük hoca da kolay olunmuyor.


C Grubu :
Basel 1-2 Shakhtar
Barcelona 3-1 Sporting Lisbon

Lucescu’nun Shakhtar’ı için hiç de sürpriz bir sonuç değil, gollerin ikisini de duran toplardan buldular, özellikle ilk gol görülmeye değer. Maçın genelinde Shakhtar oyuna hakim olmasına rağmen Basel de kötü bir oyun sergilemedi. Sporting ile birlikte bu iki takım da ikinciliği kovalayacak, tabii ki Shakhtar bir adım öne geçmiş durumda.
Barcelona ise ligdeki kötü gidişini ŞL’nde sürdürmek istemiyor ve ilk maçlarında Sporting’i rahat geçtiler. Messi hakkında söylenebilecek tek olumsuzluk son vuruşlarının yaptığı diğer herşeyden daha kötü olduğu ve bu sezon Numancia maçıyla başlayan muhteşem hareketlerini golle süsleyememe hastalığı devam ediyor. Henry de son vuruş anlamında eski günlerini aratmaya devam eden bir başka yıldız.


D Grubu :
PSV 0-3 Atlético
Marseille 1-2 Liverpool

PSV Eindhoven’ın ŞL’nde başarılı olduğu sezonlar çok gerilerde kaldı. Özellikle Hiddink’in takımdan ayrılmasının ardından bir türlü sağlanamayan teknik direktör istikrarı ve gelen her teknik adamın yine yeni yeniden yapılanalım mantığı PSV deplasmanını rakipler için ballı börek haline getirdi. Görünüşe göre bu kez de aşı tutmadı, hastalık yavaştan kronik hale gelmeye başladı.
Atletico ön elemede Schalke’yi duman ederek Madrid’in bir takımı daha olduğunu unutmayın mesajını vermişti. Aynı tatta devam ediyorlar ama asıl sınavları Liverpool ile olacak. Torres-Agüero kapışmasının da tadına doyum olmaz.

ŞL’nin başlamasıyla nadide şahsiyet Ertem Şener’in bizi bilgi manyağı yapan anlatımına tekrar kavuştuk. Evra’nın babası diplomat, 138 tane kardeşi var gibi bilgilere bu akşam da oyuncuların kendilerinden çok aileleri ile ilgili bilgiler eklenerek devam etti. Ertem Şener zaman zaman komik olsa da Robbie Keane’in kariyerindeki ilk ŞL maçına çıktığı gibi gerekli bilgileri de vermiyor değil, ayrıca “Kocaelispor Türkiye’nin Liverpool’udur” sözü ile de kalbimizi çalmayı başarmış bir kimsedir. Yazıyı kendisinden inciler ile bitirelim.

Ertem Şener Top 5 :
5. Gerets’i öksürük tuttu, skordan rahatsız.
4. Gerrard, duran topları canlandıran oyuncu.
3. Pozisyonun ziyan olduğu an, Ziani tarafından.
2. Bu portakal suyunu fazlasıyla hak etti Gerrard (Oyundan çıktıktan sonra).
1. İşte topun suyunu çıkaran adam topu ağlara gönderiyor (Attığı golden sonra).

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails