11 Ekim 2008

Efsane Efes


Ziggytheking (Semih) ve Şen Şef ile geliştirdiğimiz Efes Pilsen sohbeti ile o döneme bir saygı duruşu yapmamız gerektiğini anladık. İlk olarak belirtmemiz gereken basketbol ile ancak büyük yıldızlar ve büyük başarılar çerçevesinde ilgilendiğimiz gerçeği. Dolayısıyla yazının teknik yönünden daha çok nostaljik değeri var.
1993 yılında  Avrupa Kulüpler Kupası'nda final oynayan, 1996 yılında ise Koraç Kupası'nı kazanan kadroyu bugün bile iki eksik bir fazla ile sayabiliyoruz. Ülkemizde bir fenomen haline gelen efsane Makedon oyun kurucu Petar Naumoski, Volkan Aydın, Ufuk Sarıca, yabancı 4 numara olarak bir dönem Larry Richard -kendisini tek eliyle omzu üzerinden karpuzlama attığı serbest atışlarından hatırlarız- ardından 2000 yılında bir kalp krizi sonucu kaybettiğimiz Conrad McRae ve pivot Tamer Oyguç. Yedek olarak da kaptan Taner Korucu ve Murat Evliyaoğlu. Hatırlama ve doğrulama amacıyla birkaç yere baktıktan sonra söyleyebileceğim yedek oyuncular, adını pop müzik şarkıcısına benzettiğim Bora Sancar ve yine kendini oyunundan çok adıyla anımsatan Mustafa Kemal Bitim.
Oktay Mahmudi ve Ergin Ataman'ın yardımcılıklarını yaptığı Aydın Örs yönetimindeki bu kadroya eklenebilecek iki isim daha var ve bu isimlerin hayatımızdaki yeri de en az bu oyuncular kadar önemli. Bu kişiler Murat Murathanoğlu ve şapkalı adam İsmet Badem. O güzel günleri bu ikiliyi anmadan geçmek olmaz. Müthiş karizmatik sesiyle Murat Murathanoğlu'nu özellikle "30 saniye süresinin dolmasına x saniye var" repliği ile hatırlarım. İsmet Badem zaten televizyonda gördüğüm en renkli karakterlerden biri. Türkçe Büyük Sözlük'te "İşini severek yapan adam" başlığının karşısına kendisinin fotoğrafının koyulması münasiptir.

Bu efsane takım, Avrupa takımları ile oynanan maçlarda, ne futbolda ne de basketbolda galibiyet görmeye alışkın olmayan bizler için kafamızdaki tabuları yıkan takım olmuştu. Ufuk'un dış şutlardaki başarısı, Volkan'ın büyük savunma gayreti, Tamer Oyguç'un 2.10'luk boyu ile rakiplere pota dibini dar edişi, Amerikalıların kattığı enerji (özellikle Conrad McRae seyrine doyum olmayan bir oyuncuydu, Murat Evliyaoğlu ile birlikte gerçekleştirdikleri ve ters smaç ile bitirdiği bir alley-oop'u vardı, dün gibi hatırlarım) ve tabii ki müthiş tekniği daha önemlisi insan üstü basketbol zekası ile Petar Naumoski bizleri her maç Show TV karşısına çiviliyordu.
Bu takımın benim için bir başka ilginç özelliği de bugün Memo örneğini verebileceğimiz şekilde bütün oyuncuların nur yüzlü gül cemalli oluşlarıydı. O dönem 5 kız babası olsaydım 5 kızımı da bu ilk beşe düşünmeden verirdim. Murat Evliyaoğlu'nu bir kenarda tutarsak geri kalan tüm oyuncular hatta kenar yönetimi tertemiz yüzlerden oluşuyordu.
Amma ve lakin onlar da insandı ve biz bunu 1993 yılında Torino'da oynanan Aris maçında gördük. O maçı Aris 50-48 kazanıp Avrupa Kulüpler Kupası Şampiyonu olmuştu ama aklımızda maçtan çok sonrasında çıkan çirkin olaylar kaldı. Tribün üstünlüğünü ele geçiren Yunanlılar maçı kazanmış olmalarına rağmen nefretlerini bastıramamış, maçın bitmesi ile basketbolcularımıza saldırmış, üstlerine koltuk yağdırmışlardı. Bizimkiler de duruma kayıtsız kalmadı tabii ki, az sayıdaki taraftarımız ile birlikte karşı saldırıya geçtiler. Açıkçası ben hatırlamıyorum ama Ufuk Sarıca'nın salladığı koltuklardan biri ile bir Yunan taraftarı sırtından vurmayı başarmış olması hala bir şehir efsanesi olarak anlatılır.

O dönemden basketbol adına aklımızda kalan bir başka efsane kadro da Chicago Bulls'a ait. Hemen aklıma gelen isimler ilk olarak Majesteleri Michael Jordan, Ron Harper, Jordan'a yaverlik görevi üstlenen Scottie Pippen, yayınlanacak maçlardan önce bu maç saçı başı ne renk olacak iddialarına girdiğimiz deli Dennis Rodman, dev adam Luc Longley, Avrupa'lı basketbolculara uzaylı gözüyle bakılan o dönemde NBA'de tutunmayı başarmış çok az Avrupalı'dan biri olan Hırvat Toni Kukoc ve ilerleyen yıllarda San Antonio forması ile aynı başarıyı tekrarlayan üçlükçü Steve Kerr. Bu efsane kadronun ülkemizdeki yansımaları sokakta olur olmaz herkesin başında gördüğümüz Bulls şapkaları, en lüks spor mağazalarından pazar yerlerine kadar her yerde satılan formalar, çantalar, kalemlikler gibi ürünler olmuştu. Postacı Karl Malone ve John Stockton'lı Utah Jazz ile oynadıkları final serileri unutulmayacak maçlar arasındadır. Bu efsane isimler MJ ile aynı dönemde oynuyor olmanın şanssızlığı ile kariyerlerini şampiyonluk yüzüğü takamadan sonlandırmak zorunda kaldılar.
Haziran ayında Türkiye Basketbol Federasyonu'nun düzenlediği antrenör eğitim semineri için Türkiye'ye gelen Naumoski ile yapılan röportajdan bir alıntı ile bitirelim.
"Artık bizim dönemimizdeki basketbol oynanmıyor. Ben havanın çok değiştiğini
düşünüyorum. Oyunculara daha olgunlaşmadan kimliklerini bulmadan NBA oyuncusu
gözüyle bakıyorlar. Bu oyuncunun gelişimi açısından gerçekten çok kötü birşey.
Oyuncunun önemlikle Türkiye'de sonra da Avrupa'da en iyi olmayı hedeflemesi
gerekiyor. Daha sonra da NBA'yi kendisi için hedef görebilir."



2 yorum:

ziggytheking dedi ki...

abi bu beş kızım olsa beşini de verirdim olayı çok dikkat çekici yalnız :)

Robaggio dedi ki...

tamam semihcim itiraf ediyorum zenci olanlara kız falan vermezdim :) ama Petar, Ufuk, Volkan ve Tamer'de damat potansiyeli mevcut..
cümleyi bekara karı boşamak kolay ile de açıklamak mümkün tabi :)

Related Posts with Thumbnails