15 Mart 2009

Umut Yolu Yokuştur


İlk yarı sonunda hatta 4-0 kazandığımız Hacettepe maçından hemen önce bu duruma gelebileceğimiz söylense güler geçerdim. Futbolun gerçekleri kabul ettiğimiz bütün genel geçer önyargılarımızı yerle bir eden yeni bir gerçekle karşı karşıyayız. İlk yarıda 16 maçta 9 puan toplayabilmiştik buna karşılık sadece son 4 maçta 8 puan toplamayı başardık. Üstelik bu 4 maçın biri Ali Sami Yen'de biri Kadıköy'de biri de Bursa'da oynandı. İç sahada yendiğimiz Eskişehirspor ise yabana atılacak bir takım değil. Bu beklenmedik gelişim ligde kalma ümitlerimizin tavan yapmasına neden oldu. Zaten Eskişehirspor maçına girememiş olmamın ve Kadıköy'de Cuma günü 44 TL bilet fiyatına rağmen 1500 civarı taraftarımızın misafir takım tribününü doldurmuş olmasının başka bir izahı yok.
Stada girdiğimizde saat 18:00'di. Kapılar açılır açılmaz içeri dalan ilk Körfezliler olduk. Bizim için ayrılan iki tribün katından yukarıda olanı tercih etmemiz ikinci bir taşınma telaşı yaşamamızı engellemiş oldu çünkü aşağı tribünde oturanların hepsi daha sonra yukarı tribüne alındı. Kalabalık grup geldiğinde saat 19:00 civarıydı sanırım. Tribünlerin boş halini gördüğümde oranın tamamen dolacağına hiç ihtimal vermemiştim, tribünlerden aşağı bakıp gelenleri gördüğümde ise bu bölüm bize yetecek mi diye endişe duymaya başladım. Yaptığım hesaplara göre yaklaşık 1500 kişi vardık. Farklı sebeplerden dolayı Fenerbahçe tribünlerinde oturmayı tercih eden 100-200 Körfezli olabileceğini de düşünürsek Şükrü Saracoğlu'nda 1600-1700 kalbin Körfez için attığını söyleyebiliriz. "Orada ne kadar İzmitli varsa!" tezahüratı bu kişiler için geçerli değildi pek tabii ki. Sonuçta olayı farklı bir bakış açısı ile görebilecek ajanlara da ihtiyacımız var.
Sesimiz çok fazla çıkmaya başladığında müzik yayınının son ses açılması dışında İsmet Paşa'dan farklı bir atmosfer yoktu. Serdar Topraktepe'nin de bizim bulunduğumuz tribünlere gelip maçı Hodri Meydan ile izlemiş olması takım ile taraftarın ne kadar iç içe, ne kadar bütün olduğunun bir göstergesi oldu. Yine avazımız çıktığı kadar bağırdık, yine bütün futbolcularımızı tek tek çağırıp selamladık. Ross hariç hepsi geldi. O da Rosrosrosros sesine anlam veremediği ya da artık maçın başlamasına yakın sesimiz karşı tarafa ulaşmadığı için gelmedi ama ilk onbir sahaya çıkar çıkmaz içeriden aldığı istihbarat ile koşa koşa gelip bizi selamladı ve maça döndü.
Maç başlar başlamaz "Körfezim bak işte" ile başladık ama maalesef 2,5 dakika sonra Carlos'un golü geldi. Gole rağmen kolay teslim olmayacağımızdan emindik ama bu kadar erken bir gol yemeyi hiç beklemiyorduk. Neyse ki birkaç dakika içinde takım da toparlandı, biz de. Oyunun kontrolünü yavaş yavaş ele geçirmeyi başardığımızda Saracoğlu yine İsmet Paşa havasına büründü. Sahanın hakimi Kocaelispor, tribünlerin hakimi bizdik. 30.000 kişi birden bağırsa onları susturma şansımız olamazdı mutlaka ama Fenerbahçeliler neredeyse maçın tamamında Barcelona tribünleri tadında maçı oturdukları yerden izlemeyi tercih ettiler. En dikkat çekici hareketleri zaman geçirdiği için Volkan Babacan'ı ve oyundan çıkarken Kazım'ı ıslıklamaları oldu.
Açıkçası maçı dikkatle izlemiş olmama rağmen bir yandan da bağırmaktan ağrıyan boğazım ve başımla uğraştığım ve tabii ara arada zıplarken izlemek durumunda kaldığım için çok derin bir teknik analize giremeyeceğim. Zaten yayınlanan bir maç, herkes izledi.
Carlos'un golü futbol maçlarının anlık hatalar ile skor değiştirdiğinin bir kanıtı gibiydi. Bir anda bomboş kaldı ve cezayı kesti. O dakikadan sonra özellikle Uğur Boral'ın soldan bindirmeleri beni çok tedirgin etti. Fenerbahçe biraz da şanslıydı. Bizim ara toplarımız hep birilerine çarpıp nihayet bulurken Fenerbahçe'nin topları bir şekilde doğru adama ulaşmayı biliyordu. Sadıgov ve Muhammet Özdin'in günlerinde olmaları en büyük avantajlarımızdan biriydi. Sadıgov ilk defa forma giydiği Hacettepe maçından beri belli bir standardın altına düşmeden oynamayı sürdürüyor. Muhammet Özdin için ise ayrı bir parantez açmak lazım. Bu maçta geçtiğimiz sezondan kalan 4 oyuncu sahadaydı. Kılıçarslan, Taner, Adem ve Muhammet. Geçtiğimiz sezon Süper Lig'e çıkan takımda en dikkat çekici 4 ismi saymamı isteseler Muhammet'i ilk 4 içine koymazdım. Adem konusunu hiç açmıyorum, herkes gibi ben de nasıl olup da hala oynadığını çözebilmiş değilim. Sivas maçında dikkat çekici bir futbol ortaya koyan Muhammet geçtiğimiz yıldan bu yana kendisini çok geliştirdi. Geçtiğimiz yıl stoperin biri banko Ufuk Çam oluyordu. Yanındaki isim ise İskender ya da Muhammet. Yani Bank Asya'da bile banko oyuncu olmayı başaramamış bir isimden söz ediyoruz. Bugün geldiği noktaya saygı duymak gerek.
İlk 15 dakikadaki aslında çok da rahatsız edici olmayan Fenerbahçe baskısı bittiğinde sazı elimize aldık. Solda Hacıoğlu ve Ergün Teber çok iyi bir uyum içinde. Sağ taraf ise biraz daha pasif kalıyor. Her daim övgü ile söz ettiğim ama bu maçta girdiği birkaç kademe dışında dikkat çekici bir oyun sergileyemeyen Ross ile Adem özellikle hücumda pek etkili olamıyorlar. Akeem'in onlara yaklaşması gerekiyor, bu sefer de Taner ortada çok yalnız kalıyor.
Taner'e bu maçta daha önceki maçlardan alışkın olduğumuz ara paslarını ulaştırmayı başaramadık. Neredeyse bütün maçı Lugano'nun kucağında geçiren Taner bu tip paslar da alamayınca oldukça etkisiz göründü.
Bence en güçlü olduğumuz yer Levent Kartop ve N'Sumbu'nun bulunduğu orta sahanın ortası. Levent ilk transfer edildiğinde bu sezon yapılan diğer transferlerden bir farkı olmadığını düşünmüştüm ama görüyoruz ki hem hücum hem savunmada oldukça etkili bir oyun sergiliyor. Özellikle kondisyonuna şapka çıkartıyorum. Adam resmen yorulmuyor. Zaten bu maçta futbolcularımızda nasıl bir heves nasıl bir hırs vardı anlam veremedim. Her maç ilk devre sonunda kesilen Murat Hacıoğlu 70.dakikada depar attı. N'Sumbu bir de şut çekmeyi becerebilse değil Türkiye Avrupa'nın birçok üst düzey kulübünde rahatlıkla oynayabilir. Hem güçlü hem de akıllı bir oyuncu. Pasları çoğunlukla garanti yerlere atıyor. Bulunduğu mevki itibariyle top kaptırmasının çok riskli olacağının bilincinde. Bütün bu olumlu gerçekler birleşince de ortaya böyle bir başarı öyküsü çıkıyor ve sezon başına ettiğimiz isyan bir kat daha artıyor.
Attığımız gol de futbolun ilginç bir oyun olduğunun bir başka göstergesi. Ben bu golü "Bozuk bir saat bile en az günde iki kez doğru zamanı gösterir" sözü ile açıklıyorum. Adem Çalık sol ayağıyla orta yapacak, hem de doğru yere!!! 1.30 boyuyla Cesar -evet Cesar- kafa vuracak ve gol olacak...Hadi canım!!!

5 yorum:

ziggytheking dedi ki...

Abi Sezar'ın hakkı Sezar'a! :D Körfez alttan ısıttıkça daha da kızışıyor ortalık. İyi oluyor boşver ;)

Dobrowski dedi ki...

golü ne güzel anlatmışsın =))

demek maça gittin, Serdar demek tribündeydi vay be gidemedik.. ankaragücü deplase inş.

Robaggio dedi ki...

ankaragücüne de ben gidemem heralde. ermanı gördüm orada, gökmen nerede dedim, nasıl olsa beşleriz diye gelmedi dedi :)

Adsız dedi ki...

Umarim bu yakalanan hava sezon sonuna kadar eksilmez. Zira en ufak bir duraklamaya dahi tahammmulunuz olamaz. Yürü be Körfez... Düsman kardesin herzaman seninle ve herzamanki yerine :)

Robaggio dedi ki...

Körfez adına sağol dostum :)
öyle bir ortam oluşmuş olsa da ben kimseye düşman falan değilim valla ziggy bilir :)

Related Posts with Thumbnails