21 Nisan 2009

Arabesk Günler


Aradan kocaa 5 yıl geçmiş. Herşeye sahip bir şehir Süper(!) Lig'i unutmuş. Körfezliler adı sanı kırk yılda bir duyulur takımları rakip bellemişler, sidik yarışına girmişler. Bir yanı şehrinin takımından kopamayan ama üçün birini tutmadan da futbol muhabbeti olmuyor ki kardeşim diyenler hafta sonlarını İstanbul'da geçirir olmuş. Ne olmuş nasıl olmuşsa Körfez sıkılmış, uğraşmış, çabalamış, kozmik güçler, alfa beta hede hödö ışınları, Venüs, Uranüs, Pluton bileşkeleri bütün güçlerini İzmit Körfezi üzerine yoğunlaştırmışlar. O kadar yoğunlaştırmışlar ki Sakarya İstanbul'u yenememiş, zaten İstanbul da düşmeden Körfez'in ekmeğine bol bol yağ sürmüş. Öyle ya da böyle Körfez Süper Lig'e çıkmış.
Başkan Serhan Gürkan, Polat Alemdar havalarına daha o zamandan başlamış ama ilk etapta o kadar da dikkat çekmemiş. Başkanım koltuğa otursanıza birşeyden mi korkuyorsunuz? demişler. "O koltuğa oturmam için hak etmem gerek, Süper Lig'e çıkmadan o koltuğa oturmam" buyurmuş büyük başkan. Dışarıdan bakınca sanki "Şampiyonlar Ligi'ni kazanmadan o koltuğa oturmam" der gibi görünüyor değil mi? Yok değil, bildiğiniz Süper(!) Lig ya da sandığınız diyelim.
Bu arada B.Belediye Başkanı da Erol Taş kıvamında ortak olmuş sevince. Para isteyince yok diyen ama oğlu doktor olduğunda mezuniyet törenine gidip "İşte benim oğlum! Ne zahmetlerle büyüttüm garibi! Zekasının kaynağı da benim tohumumdandır. Gel yiğidim basam seni koynuma!" diyen film karakteri misali çıkmış otobüsün tepesine atmış da atmış, tutmuş da tutmuş. Sallayan olmamış, fark etmiş, yine para vermemiş. Vermemiş de ne olmuş. Hiç-bir-şey. Yine başkan seçilmiş.
İlginç mi?
"3.kuşak İzmitli" diye bir tanımın neredeyse olmadığı, bütün tarihi boyunca yolgeçen görevi görmüş, arada kalmış ve her yıl bilmem kaç bin kişi göç alana bir şehir için pek tabii ki değil. Karakterini tanımlamaya pişmaniye ile başlanıp simit ile bitirilen bir şehir...ve bu şehirde yaşayan insanlar ne kadar aidiyet duygusu taşıyabilirler ki??  
Başkan takım çıkar çıkmaz koltuğa oturmuş ama ne oturuş! Bir yılın acısını çıkarmış köftehor. Oturduğu yerden sallamaya başlamış. "Bana Davids'i getirin" demiş. Hangi Davids? demişler. Alemdarlardan Polat efendi "Edgar" demiş karizmatik bir ses tonuyla. Millet tırsmış tabi. Başkan buyurmuş, erkeksen getirme! Günler günleri kovalamış. Başkan'a ha bugün gelecek ha yarın gelecek deyip durmuşlar, inanmış garip. Gazetecinin birini aramış "Cuma sabahı 7'de burada" demiş. Akl-ı evvel bir blogcu da gitmiş uçaklara bakmış. Meğer öyle bir uçak bile yokmuş. Böylece Serhan Alemdar Süper(!) Lig'deki ilk mağlubiyetini daha lig başlamadan almış.
Adını duyduğu her adamı almış. Kalede güven isterim Kılıç saçmalıyor bazen demiş. Aziz Yıldırım'ın "Oha lan bu kadar para ben almıyorum!" dediği adama "Gel yanı başıma" demiş. Serdar yıllığı 1 Milyon YTL karşılığında Körfezli olmuş. Karşılığını pek tabii verememiş zaten bunun bir karşılığı olamaz. Kale yine Kılıç'a kalmış, Serdar'ın adı da uğursuza çıkmış. Serhat Akın'lar mı desem, Bülent Bölükbaşı'lar mı desem, Jestroviç'ler mi desem, saymakla bitiremeyeceğim bir dolu lüzumsuz adam "toplama" demenin çok büyük bir iltifat kabul edileceği tuhaf bir birliktelik içine girmişler.
Uğraşmışlar(!), didinmişler(!), çalışmışlar(!) bir türlü olmamış. Futbolun skor oyunu olduğunu ayamamışlar bir türlü. Durum çok ilginç bir hal aldığı için bilimsel araştırmalar yapılmış meğer futbolcuların(!) dış auralarında uyumsuzluk varmış. Bir araya gelince mallaşmaya başlıyorlarmış. Bunu fark eden hocalar (ki onlar için ayrı bir yazı bile yazılır, uzatmayayım, Engin ve Yılmaz'a selam, yazıya devam) madem öyle uzaklaşıp oynasınlar demişler. Bu sefer de uzun top atma ya da alan kapatma konusunda gram yeteneği olmayan bu adamlar topları stad çevresindeki dağlara, taşlara, camilere yollamaya başlamışlar.
Sözün özü bu adamlardan adam olmayacağı açıkça ortaya çıkmış, zaten Alemdar başkan "Top mu oynuyonuz pezevenkler!" deyip birine para vermemiş, onlar da çareyi kaçmak da bulmuşlar. Özellikle Sırpların kaçışı komik olmuş.
İkinci yarıya yeni bir hoca yeni bir takımla başlanmış. Kimyasal olarak biraz daha elle tutulur bir hal alınmış. Başkan her kimden nasıl akıl aldıysa mucizevi bir dönüş yapmış, akıllı hareket etmeye başlamış ama uzun sürmemiş. "6 Milyon TL riskim var" demiş bu sefer. Etrafta başkan çok CM oynuyor söylentileri dolaşmaya başlamış. Gerçek hala bilinmiyor ama en mantıklı yorum bu gibi görünüyor. Evet başkan çok CM oynuyor!
Takımdaki düzelme skorlara yansımaya başlamış. Mehter takımı misali iki ileri bir geri ama umut veren bir futbol oynayarak devam etmiş Körfez yoluna. Galatasaray'a 5 atıp tek deplasman galibiyetini almış. Takım iyi olduğu için taraftar umutlanmış. Gidişat iyiymiş ta ki lige Milli Takım'ın İspanya maçları için ara verilinceye kadar. O arada her ne olduysa bu sağlam takım da tanımlanamayan bir "şey" lerini kaybetmiş ve taraftar zaten azalmış umutlarını daha doğrusu mucize beklentilerini biraz daha derinlere gömmüş.
Hala ulaşmaya çalışanlar, fener tutanlar, sesimi duyan var mı??? diye bağıranlar varmış ama gerçekçi olanlar odun toplayalım gece soğuk olur, ateş yakmak gerekebilir demeye başlamışlar bile.
Denizli maçı?
Keşke Zinko penaltıyı atsaydı. Beraberlik de pek işe yaramayacak olsa da en azından maça gidenler bir puanla döndük derlerdi.
 

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails