25 Eylül 2009

Welcome to Manchester!


Maç geçeli çok olmuş olsa da kare çok güzel ve blogger bağlantısızlığından dolayı günlerdir draft olarak yatıyor.
İngiltere gibi tribünlerin saha içi ile can ciğer kuzu sarması olduğu bir ligde ezeli rekabetin figürlerinden biri haline gelmiş olmak özenilecek bir durum değil. En yeni örneğimiz Tevez. Arjantin'deki eş dost hısım akrabasının kulakları pek bir çınlamış olsa gerek.

18 Eylül 2009

Çocuklar İnanın, İnanın Çocuklar!


Yaşanan onca saçmalıktan sonra sezonu Adanaspor maçı ile açtık. Yeni yönetim iyi niyetli gibi görünse de feleğin çemberinden geçmiş durumda olan bizler için hala soru işaretleri ile dolu. Yoğurdu üfleyerek yememiz gerektiği için bizlere yaranmaları biraz zaman alacak ki ellerinde olan veya olmayan nedenlerle lisans ücretlerini yetiştirememiş olmaları ilk intibanın olumsuz olmasına neden oldu bile.
Serdar Topraktepe ve Cem Sinan Vergül dışında sahada görmeye alışkın olmadığımız isimlerden kurulu takımımızı izlemek içimizi burmadı değil. 91 kim? 33 kim? Harun..Harun kim? Şeklinde devam eden sohbetler, sahada 11 tane gencecik futbolcu var, üstlerinde de Kocaelispor forması var, dahasını neyleyim? diyerek son buldu.
Açıkçası savunmanın göbeğinde Cem Sinan ile birlikte görev yapan ve daha önce bir kaç maç tecrübesi de olan Emirhan, yine geçtiğimiz sezon bir kaç maçta görev yaptığı için bildiğimiz sağ açığımız Uğur Daşdemir, yine geçtiğimiz sezon sadece Hacettepe maçında görev yaptığını hatırladığım kalecimiz Metin Erol ve geçtiğimiz yıllardaki görüntüsünü mumla aratan Hamza dışında hiçbir gencimiz hakkında bilgi sahibi değilim. Saydığım isimler dışında herhangi bir ismin ön plana çıktığını da söyleyemeyeceğim. PAF Ligini 14.sırada bitiren bir takımın oyuncularına direk Bank Asya'da forma verilince sudan çıkmış balığa dönmeleri de gayet doğal ki rakiplerine uyum sağlamaları gibi bir beklentimiz de yok.
Buna rağmen bacaklarına kramp girinceye kadar mücadele etmeleri iyi niyetlerinin ve ellerine geçen bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye çalıştıklarının en önemli göstergesi. Hiç alışkın olmadığımız şekilde iç sahada bile beraberliğe oynayan bir takım haline gelmiş olmamız bizler için çok üzücü olsa da şimdilik ne kadar ekmek o kadar köfte edebiyatı ile yetinmek durumundayız.
4 maçta toplanan 3 puan bu kadro için başarı bile sayılabilir. Tam acemilik dönemlerine denk gelen ve sadece tek devresine katlanabildiğim Bucaspor maçını saymazsak Hacettepe ve Adanaspor'dan puan almak, hele ligin kalburüstü takımlarından Boluspor'dan Bolu'dan puan ile dönmek sevindirici sayılabilir. Alınan bu puanlar gençlerimizin kendilerine olan güvenlerini kazanmalarına da yardımcı oluyor.
Ocak ayı transfer döneminde lisans sorunu çözülecek. O zamana kadar iyi niyetle görev yapacak olan gençlerimiz -pek tabi aralarından bazıları kendilerini gösterebilirse kalıcı olabilirler- için hedef 15-17 puan civarı gibi görülüyor. Bu kadar kötü bir dönemde bununla yetinmemiz gerekecek. Ocak ayı sonrasında da sprinte başlamamız lazım. Bugüne kadar izlediğimiz kadarıyla bir kaç takım hariç çok zorlanacağımızı sanmıyorum ama bugüne kadar bana futbolun adaleti olduğunu söyleyen de olmadı, bekleyip göreceğiz.
Her zaman savunduğumuz bu takım başarılı bir dönem geçirse İsmetpaşa yeterli olmaz düsturu bu maçta da kendisini gösterdi. Mevcut şartlarda bile maratonun ve kale arkasının dörtte üçünün dolmuş olması ve desteğin sanki sahada Messiler, Ronaldolar varmış gibi olması bu şehrin futbolu, Kocaelispor'u ne kadar sevdiğinin, ne kadar sahip çıktığının ciddi bir göstergesi. Tabii bu sahip çıkışın elinde sosyal, politik veya maddi gücü olan kesimlerden gelmesi en büyük dileğimiz. Umarım yeni yönetim şehrin güvenini kazanır ve bu dileğimiz de gerçekleşir.
Fotoğraf halimizi en güzel şekilde özetliyor. Sahaya çıkanlar, tribünde olanlar bir olmuşuz tek bir hedefte yürüyoruz. Güzel günler görecek miyiz? Güneşli günler? Zaman zaman zaman...  

Ömer Buğdaycı


Açıkçası varlığından haberdar olduğumuz bir gencimiz değildi. 2007 yılında Diyarbakır'dan Kocaelispor'un seçmelerine katılmış ve beğenilmiş. 2 yıldır Süper Genç takımımızda forma giyiyormuş ve tesislerde kalıyormuş. Ne acı ki varlığını Diyarbakır'da bir kan davası sonucu öldürülmesi ile öğrenmiş olduk.
Rivayete göre Ömer'in ailesinin kan davalı oldukları aileye kan parası ödemeleri gerekiyormuş, bu para ödenmediği için de Ömer'in canına kıymışlar. 2009 yılında güzel ülkemde insan canının hala maddi bir değeri var. Neresi olursa olsun ucu bir yerlere geliyor işte ki gelmese ne yazar? Töre cinayetleri, mal gibi alınıp satılan kız çocukları vs vs.. Birileri açılımlarla uğraşırken kapanan gencecik hayatlar oluyor, ne yazık...


Related Posts with Thumbnails