11 Ağustos 2010

Benden Öte































Şunu anladım ki başlangıçlar bir şekilde beni heyecanlandırıyor ama hemen hemen her zaman hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor. 30 yaşına yaklaşmış bir adam olarak hala daha olan biteni adam akıllı yorumlayamamak, olduğunu zannettiği kişiyle olduğu kişi arasında hala bariz bir fark olması, çoğu konuda beklentilerin karşılanamıyor olmasına rağmen hala daha o beklentileri üst seviyede tutmak bu hayal kırıklıklarının en önemli nedeni.
Bu hayat yorgunluğunun en önemli nedeni de bu kırıklıklar olsa gerek. Hepsi üst üste gelince bir umutsuzluk, bir mutsuzluk, bir umursamazlık ki sormayın gitsin.
En son Dünya Kupası için bir post yazmışım, o da modası çoktan geçmiş vuvuzela olayından bahsediyor, tam 2 aydır bazen aklıma gelip elimin dilimin varmaması, bazen de aklıma bile gelmemesi nedeniyle boşladığım bir blogum var hala.
Şükür ki var, en azından çok zor bir iş yapıyor olmama rağmen, hem oruç dışındaki dini vecibelere olan uzaklığım hem de söylenmez ama içten içe benim çok iyi bildiğim kısmi sado mazoşist duygularımı besleyecek olan bu sıcaklarda oruç tutma sevdam yüzünden sahuru beklerken birşeyler karalayabiliyorum.
Kendi kendine konuşma seansı da denebilir pekala ki yine bu blogu kişisel çevremden mümkün olduğunca uzak tutmuş olmam böyle saçmalayabiliyor olma rahatlığını veriyor bana, aferin iyi etmişim.
 Blogun asli yaşama nedeni Kocaelisporumuzun can çekişiyor olması çok ayrı bir sohbet konusudur ki maalesef artık kendi aramızda bile pek konuşmaz olduk. Son günlerde hoşumuza giden tek olay genç oyuncularımızdan Onur Türk'ün Rizespor ile yapılan hazırlık maçında yaptığı Messivari hareketler oldu. Sohbet konusu oldu işte ya, yeter. Yoksa zaten kimsenin mevcut belirsizlikte -hele bir de tuğla kampanyası muallaktaki yerini almışken- kombine alacağı yok, çok seviyor olsak da Serdar'ın kalmasıyla ya da Ercan'ın gitmek istemesiyle de kimse ilgilenmiyor çünkü artık herkes büyük resmin farkında, şeytan ayrıntılarda gizlidir deseler de bizim için ayrıntıdan en uzak, en basit, en salt gerçekte gizli....gizli de değil aslında, gayet açık, gayet net, herkesin bildiği bir halde.
Sözün özü radikal olaylar yaşanmadığı sürece gidilen yol, yol değil. Elle tutulur tek yanı kalmayan ve 2B'de ne yapacağı belirsiz bir eski efsanesi daha var artık Türk futbolunun. Yakından irdelenirse (ki zaman gelir onu da yaparız umarım) aslında futbolun nasıl çıkar ilişkileri marifetiyle hayat bulduğunu, insanların kulüpleri şahsi menfaatleri için nasıl kullandığını, işin en önemli ve komik tarafı bunu nasıl da yüzbinlerce insanın gözleri önünde yapabildiğini çok net bir şekilde ortaya koyacak sonuçlar çıkaracaktır bu çalışma.
Olayın benim için tek olumlu tarafı, kendimi dedesinden kalan mirası umarsızca harcayıp, yavaş yavaş sıfıra doğru giden ve sonunda en dibi gören bir mirasyedi gibi hissediyor olmam. Böyle bir olay dışında hiçbir şekilde böyle bir duyguya kapılmazdım herhalde, gerçeği zaten iki hayatta mümkün değil benim için.
Finali tamamen kendime yazıyorum.
Ey gafil;
Artık herşeyden -özellikle insanlardan- sıkıldığın, yapman gerekenleri yapmadığın ve hatta yapmaman gerekenleri bile yapmadığın (o da birşeydir, en azından kötü de ola birşey yapmış olursun) zamanlarda, ortalama bir süre yalnız kal, kop dünyanın geri kalanından ki zaten bi bok yok, birşey kaybetmezsin.
Sonra yazma enerjisi verecek kadar birşeyler oku, sonra içinle dışın iyice yaklaşsın birbirine, gerisi kendiliğinden gelir.
Naneli şampuan gibi olur, ferahlatır bazen.
Bi araban ya da o arabayı göle düşürüp kaportasıyla odana girecek bir kız arkadaşın olmasa da iyidir ferahlamak.
Hem belki gün gelir, o da olur.
Hayat tuhaftırmış ya, gerçekten oluyormuş böyle şeyler...

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails