11 Ekim 2010

Grafiti



Ruslar olayı aşmışlar. Bizim Merkez Bankası'nın arka tarafındaki D-100 çıkışı duvarlarında da futbol ile ilgili olmasa da güzel örnekler mevcut.

Sesimi Duyan var mı?


Bu ahval ve şerait içinde bile olsa, insan galibiyet bekliyor desteklediği takımdan. O takım o armayla o sahaya çıktığında herşey unutuluyor, hatta rakip bile. Daha 2 sene önce Ali Sami Yen'de Galatasaray'ı 5-2 yenen, Şükrü Saraçoğlu'nda Fenerbahçe'yi elinden kaçıran takım, şimdi Eyüpspor'a karşı mahkum oynuyor. En iyi oyuncu kaleci Metin Erol oluyor. Bunu hazmetmek gerçekten çok zor ama gerçeklerle yüzleşeli çok oldu. Bir puan bir puandır diyoruz maçtan sonra ve puanımız sıfıra "yükseliyor". Sonunda sayı doğrusunun sol tarafından kurtulduk, ortaya geldik, bu koşullarda fena da gitmiyoruz hani, belki haftaya sağını da görürüz.
İyi gitmeye başladık derken bile bir parça kendimizi kandırmaya devam ediyoruz aslında çünkü 31 Ekim tarihine kadar Süper Lig'de transfer ettiğimiz Sırpların parasını ödemezsek küme düşürüleceğiz. O zamana kadar bu problem nasıl çözülecek hiçbir fikrim yok ama nasıl bir plan-program yapıldıysa 8 Kasım tarihinde de kongre olacak. Küme düşürülürsek o kongre neye derman olacak bilmiyorum. Muammer Çelik yaptığı onca muhteşem kavgaya rağmen artık taraftarın gözünden düştü. Bizim sorunlarımız baya ağır siklet sorunlar, Çelik Başkan ise sorunlar karşısında artık tüy siklet kaldı. Her seferinde ringe dönüp "şimdi sıçtım ağzına" tavrı yürekli ve iyi niyetli bir insan olduğunu gösteriyor olsa da, dışarıdan bakıp helal olsun dememizi sağlasa da sonuç belli ve ne boş yere kürek çekmenin, ne de kendisini daha fazla yıpratmasının anlamı yok gibi görünüyor ama işin çok daha kötü bir tarafı var, o da bu tüy siklet cengaver ringden çekilirse, bizim formamızı giyip ringe çıkacak bir kişi daha bulamayabiliriz ya da bulduklarımız çok daha kötü olabilir.
Dört ucu boklu bijon anahtarı haline geldik kısacası.
Kulüp kapanmadan bir çare bulunması şimdilik hiç hesapta olmayan mucizevi bir olaya bağlı gibi görünüyor. Yaşanan Fuat Donay olayının da can alıcı noktası bu zaten. Tüm çarelerin tükendiği, umutsuzluğun dibe vurduğu bir anda elinde bir çanta dolusu parayla adamın biri çıkageliyor. Dolandırıcı olma ihtimali her zaman mümkün olsa da şartlar o kadar kötü ki akla gelen ilk olasılık kesinlikle o değil ama hayat da o kadar adil ya da cömert değil.
Son iki yıldır o kadar kötü günler geçirdik ki bir deyim dilime pelesenk oldu.
"Sinekten yağ çıkarmak"
Ve ben yine sinekten yağ çıkartıp sıfır puana yükselmiş, lige yeni başlıyor oluşumuzun keyfini sürmeye çalışıyorum.
Malum, Kasım ayı geldiğinde Eyüp'ten 1 puan aldığımız için sevineceğimiz bir takımımız bile olmayabilir.


07 Ekim 2010

Sorması Kolay!


Özgür Kocaeli gazetesi internet sitesinde yapılan bir anket.
Elim el vermiyor, yanıtlayamıyorum.



BU KALEM uygUN


Kocaelispor'dan yolu geçip de ölesiye nefret ettiğim tek adamdır Bülent Uygun. Şampiyonluğa gittiğimiz 1992-1993 sezonunda 2.ligden gelen kadronun bir parçasıydı. Yükselmesi için kendisini göstermesi gerekiyordu mutlaka ve o yıllarda İstanbul takımları transfer konusunda pek de hassas değillerdi. Azıcık parlayan her adam yüksek sıfırlı kontratları görünce bu takımlara transfer oluyor, Saffet, Bülent gibi kimi örnekler hedefi vurmayı başarsa da azımsanmayacak kadar çok sayıda futbolcu o hengamede eriyip gidiyor ve Anadolu kulüplerine U dönüşü yapıyorlardı.
Fenerbahçe'nin Bülent efendi aşısı tutmuştu. Transferinden sonra orada başarılı günler geçiren Bülent, gol kralı bile oluyor, asker selamı ile taraflı tarafsız herkesin sempatisini kazanıyordu.
Ama bu topraklarda Bülent'i diğerlerinden daha iyi tanıyan birileri vardı. Kocaelisporluların Dünyada bile eşi benzeri görülmediği şekilde kurdukları  "2.Ligden yükseldiği ilk sene şampiyon olan takım" hayali, kale içten fethedilmiş olduğu için sekteye uğruyor, ilk yarı fırtına gibi esen takım ikinci yarı resmen frene basıyor ve Körfez ligi 4.sırada bitirerek UEFA Kupası'na katılma hakkı elde ediyordu.
İçten fethedilen kalenin "askerlerinden" biri de Bülent'ti. Bülent ilk yarı çok iyi bir performans göstermiş, takımın başarısında büyük bir rol oynamıştı ama bilinmiyordu ki Bülent'in bu hırsı, bu isteği sadece küme düşmesi kesinleşmiş bir takımın kendisini göstermek isteyen oyuncusu halet-i ruhiyesinden ibaretti. Muhtemelen iyi oynadığı ama kaybedilen bir maç sonrası hiçbir üzüntü duymuyor, onu İstanbul'a götürecek olan abilerinden tam not almış olmanın sevinciyle evinin yolunu tutuyordu.
Biz Kocaelisporluların çok iyi bildiği bir gerçeği, Ege Görgün e-kolay.net'te yayınlanan 28.12.2007 tarihli yazısında çok açık bir şekilde belirtmiş. O yazıdan bir bölüm der ki;
"Sonra Bülent Uygun’un Kocaelispor’un şampiyonluğa koştuğu 15 sene önceki o sezonla ilgili açıklamaları geldi: İstanbul takımları istiyor sizi, ikinci yarıda fazla zorlarsan kendini sakatlanırsın gidemezsin, dediler bize. Başta ben olmak üzere konsantrasyonumuz bozuldu.”
92-93 sezonu Kocaelisporunda ikinci yarıyı bu psikoloji ile geçiren Bülent, bir sonraki sezon Fenerbahçe'ye transfer oldu, başarılı da oldu, bol para ve şöhret kazandı. Artık tüm Türkiye'nin tanıdığı popüler bir isimdi ve bu popülerliğin rüzgarıyla önce menejerliğe sonra da teknik adamlığa adım attı.
"Sattığı takım" bir İstanbul takımı değil, Kocaelispor olduğu için de yaptığı bu açıklamalar kamuoyunda pek yankı bulmadı, hoş bu açıklamaları yapmasaydı da biz gerçeği biliyorduk, artık onu tanımıştık.
Yıllar yıllar kovaladı ve antipatikliğinden hiçbirşey kaybetmeyen Bülent -bana göre es kaza- Sivasspor ile iki başarılı yıl geçirdi ama Bülent Başkan'ın balonu çabuk patladı, Sivas mucizesi fos çıktı ama Bülent yılmadı, Bursaspor'un şampiyonluğundan sonra yaptığı açıklamada "Sivasspor'un açtığı yol" gibi komik zincirleme isim tamlamaları ile antipatiklikte sınır tanımadığını birkez daha ortaya koydu.
Bizim yaşadığımız olaydan 18 yıl sonra bugünlerde yaşamış bulunduğumuz olaylar patlak verdi.
Kuvvetle muhtemel kendisine takım bulamadığı için Bucaspor ile anlaşan Bülent bulduğu ilk fırsatta vitesi "R" yaptı ve Rıza Çalımbay'ın görevine son veren, sözüm ona da Bucasporda görev yaparken Bülent'le hiç görüşmemiş olan Eskişehirspor'un yolunu tuttu.
Yakın zamanda Thomas Doll bir açıklama yapmıştı "Türk hocalar birbirinin kuyusunu kazıyor" diye ama bu kadar aleni, bu kadar utanmadan yapılanını da ilk defa gördük.
Belediye takımlarının gereksiz takımlar olduğuna inanırım ama çalışanlarının asla değil. Şimdi Galatasaray'dan teklif aldığı halde bu teklifi "etik olmaz" diye reddeden Abdullah Avcı'yı, onun bu saygıdeğer tavrını, kendine güvenini bir kenara koyalım, bir de Bülent Uygun'un yaptığı bu arkadan vurmayı, satışı, bencilliği. Eskişehirspor'a da kesinlikle yakışmayan bir hareket, hoca mı kalmadı da gidip en karakter erozyonu adama muhtaç kaldınız? Şimdi kim daha gereksiz??
Amaca giden her yol mübahtır der Makyavelli. 2010 Dünyasındaki bu insanlık dışı mantık Türk futbolunun küçük bir özeti gibi sanki. Alın size futboldan soğumak için bir neden daha.
Biz Bülent'i 18 yıl önce tanıdık, siz henüz tanıdıysanız yine de şanslısınız çünkü görüldüğü üzere hala tanıyamamış olanlar var...

01 Ekim 2010

Evvel Zaman İçinde, Futbol Futbol iken...


Haber 1975 yılından. Bugün böyle bir manzara ile karşılaşsak nasıl bir tepki veririz acaba?

Related Posts with Thumbnails