24 Mart 2009

Mevcut Psikoloji: Umutlu Ama Tedirgin


Ligde kalalım, ligde kalalım, ligde kalalım, ligde kalalım, ligde ka....

22 Mart 2009

Yaz Ne Zaman?


İzmit'e alıştım alışmasına da bu havalar beni öldürecek. Ross'un İzmit'i neden sevdiği anlaşıldı. Britanya gibi mübarek her gün yağmur yağıyor. Bu yağmurlar ne zaman bitecek? Ne zaman gerçek anlamda güneş göreceğiz? Yoksa buraya hiç yaz gelmeyecek mi?
Yoksa ben mi bunalıma girdim, daha erken mi?

Paramore - Decode


How can I decide what's right
When you're clouding up my mind?
I can't win your losing fight
All the time.

Nor can I ever own what's mine
When you're always taking sides
But you won't take away my pride.
No, not this time.
Not this time.

How did we get here?
When I used to know you so well.
But how did we get here?
Well, I think I know.

The truth is hiding in your eyes
And it's hanging on your tongue.
Just boiling in my blood.
But you think that I can't see
What kind of man that you are,
If you're a man at all.
Well, I will figure this one out
On my own.
(I'm screaming, "I love you so.")
On my own.
(My thoughts you can't decode)

How did we get here?
Well, I used to know you so well, yeah.
But how did we get here?
Well, I think I know.

Do you see what we've done?
We've gone and made such fools
Of ourselves.
Do you see what we've done?
We've gone and made such fools
Of ourselves.

Yeah. Yeah.

How did we get here?
Well, I used to know you so well, yeah, yeah.
How did we get here?
Well, I used to know you so well.
I think I know.
I think I know.

There is something I see in you.
It might kill me.
I want it to be true.

 

Son Perdenin Bir Öncesi


İyi midir kötü mü bilemedim ama ilk defa bir maçı futbol oynamadan kazanmış olduk. Kaybettiğimiz maçlarda çok iyi oynadığımız olmuştu ki bunun en dramatik örneği 1-0 öne geçip hakem Özgüç Türkalp marifetiyle kaybettiğimiz Kayserispor maçıydı. Geçen hafta hem atmosfer hem güçlü bir ekibe karşı oynamış olmamız hem de futbol kalitesi anlamında üst düzey bir maç yaşamıştık. O maçtan sonra Ankaraspor maçının bizlere bir parça yavan geldiğini söyleyebilirim. Üstüne bir de hem biz hem de Ankaraspor ortaya futbol adına birşey koyamayınca süreçten çok sonuca odaklanmak zorunda kaldığımız bir maç izlemek durumunda kaldık ve mutluyuz ki sonuç istediğimiz gibi oldu.
Maçı "Dağ Tarafı Aile Çay Bahçesi" nde izledim. Bu benim lanetli dağ tarafına ilk gidişimdi. Stada diğer tribünlere oranla daha rahat girdik ve daha rahat çıktık ama maçı izlerken aynı rahatlığı yaşadığımızı söyleyemem. Burada da dile getirmişizdir. İsmet Paşa Stadı ile ilgili en ciddi sıkıntılardan biri dağ tarafının bir türlü doldurulamıyor olmasıdır. Eskişehirspor maçının ardından Ankaraspor maçında da -belki de ilk defa iki maç üst üste- bu bölüm de kısmen boşluklar olmasına rağmen doldu. Bu ilgide havanın güzel olmasının etkisi büyük mutlaka. Yeni edindiğim tecrübe ise dağ tarafı seyirci profili. Diğer bölümlerdeki hengameye karışmak istemeyen bayanlar, çocuklar ve yaşlılar bu bölümü tercih ediyorlar. Sonuçta herkesin maça gitme hakkı var ve o bölümün de kimler oturuyor olursa olsun dolması iyidir ama bizim gibi kanı kaynayanların o bölümden mümkün olduğunca uzak durmasında fayda var. Öyle ki gollerde bile layığıyla sevinemedik desem yeridir. Maçtan sonra neden sevinemediğimiz ile ilgili biz de Aykut Kocaman'ın yaptığı yorumu yaptık "Ne olduğunu anlamadık".
Çok anlatılası bir maç olduğunu söyleyemem. İlk yarım saat her iki takımın da saman alevi tadında atakları vardı ama hücumcuların beceriksizlikleri yüzünden eridi gitti. Skor tabelasına bakıldığında iki gol ve bir asistle iyi bir maç çıkarmış gibi görünen Taner geçtiğimiz haftadan çok çok üstün bir oyun sergilemedi. Bu maçta geçtiğimiz hafta kendisi için alınan önlemler de alınmamıştı. Üşenmedim, saydım, tam 6 kez son savunmacı ile karşı karşıya kaldı. Bu pozisyonların bazılarında topa vurmakta gecikti, bazılarında kendisine uygun şut pozisyonu hazırlayamadı, bazılarında da pas vermesi gerekirken şut çekti ve top savunmaya takıldı. İki gol atmış ve bir asist yapmış bir oyuncudan daha ne bekliyorsun sorusuna verebileceğim bir yanıt yok ama Taner'in bu sayıların çok üstüne çıkma şansı vardı ve değerlendiremedi.
Maçın kolay kırılmasını sağlayan olay gollerin çok kısa bir aralık içinde gelmiş olması. 32.dakikada 1-0 öne geçtiğimizde pozisyon kısırı bu maçın böyle bitmesinin olası olduğunu düşünmüştüm. Hemen iki dakika sonra ise yine geçtiğimiz hafta attığımız gole benzer olmayacak bir olay oldu ve Murat Hacıoğlu kafayla gol attı. İlk yarının sonunda büyük ölçüde Akeem'in azmi ile gelişen pozisyonu Taner'in tamamlaması ise maç sonucunun daha ilk yarıdan belirlenmesine neden oldu.
Maçın en korkutucu anı ise 35.dakikada Kılıç ile Muhammet Hanifi'nin çarpışmasıydı. Ortaya doğru gelen topu Kılıç yumruklamak istedi, yumrukladı ama yumruğun bir kısmı Muhammet'e geldi, üstüne bir de sert bir şekilde çarpıştılar. Bütün oyuncular yerde kalan iki oyuncunun başında toplandılar, bazıları kenara değişiklik işareti yaptı. O anda dikkatimi Taner çekti. Herkes tedirgindi ama Taner resmen ağlamaklı oldu. Muhammet'e çok ciddi birşey olabileceğinden endişe ettik. Zaten pozisyonun hemen ardından ambulansla hastaneye götürülmüş olması ciddi bir durum olduğunun göstergesiydi. Maçtan sonra öğrendiğimize göre köprücük kemiği kırılmış. Oyuncular yerdeyken maraton tribününün "Kılıç'a ne oldu bize söyleyin" tezahüratı ve Muhammet'in hem sedyeyle oyun dışına alınırken hem de ambulansla stadı terk ederken bütün stad tarafından alkışlanmış olması olayla ilgili iki güzel anektod.
Ankaraspor'un en büyük hatası İzmit'e beraberlik için gelmiş olmasıydı. Gerek savunmacıların hücuma destek olmayışından gerekse kullandıkları aut ve kornerleri fazlasıyla ağırdan almış olmalarından bu durumu anlayabiliyoruz.
İlk yarı 3-0 sonuçlanınca her iki takımın da ikinci yarıya farklı kimliklerle çıkacağını tahmin etmek zor değildi, öyle de oldu. Biz biraz daha skoru korumaya yönelik oynadık, Ankaraspor da haklı olarak daha fazla hücuma yöneldi. Hal böyle olunca oyuna biraz daha hareket biraz daha renk gelmiş oldu. Durumu 3-1 yaptıklarında oyun olarak bir parça düşmüş olmamızın da etkisiyle tedirgin olmadım desem yalan olur. Ankaraspor'un dakikalarca top çevirdiği ve müdahale edemediğimiz anlar oldu ama sonuca gitmeyi başaramadılar.
Sadıgov aynı standardını sürdürüyor. Zamanlama ve pozisyon alma konusunda gerçekten üst düzey bir oyuncu ama savunmadaki diğer 3 isim Muhammet Özdin, Ross ve özellikle Ergün Teber için aynı şeyi söyleyemem. Ross yine Fenerbahçe maçı havasındaydı. İlk günlerdeki hırsı ve akıllı oyununu aratıyor. Hücumu desteklediği zamanlarda etkili olmasına rağmen onun olduğu bölgeden çok fazla atak oldu. Bu durumda Adem'in veremediği desteğin payı da büyük. Ergün geldiği günden beri en kötü futbolunu oynadı. Ne kademeye girebildi, ne top kapabildi ne de attığı paslar yerini buldu. Erhan Altın'ın ikinci yarıya Ergün'ün yerine Hamza veya Cesar'la başlayabileceğini düşündüm ama Ergün o haliyle 90 dakikayı tamamladı.
Erhan Altın'ın bir başka hem günah hem sevabı olan durum ise Hasan Uğur'u oyuna almış olması. 3.gol sonrası dengesiz sevinen Levent Kartop'un kaburga kemikleri ezilmiş. İlk yarı sonunda yere yattı kaldı. İkinci yarıya ise onun yerine Hasan Uğur ile başladık. İlk oynadığı Hacettepe maçından sonra da yazdığım üzere çok panik bir futbolcu ve bana kalırsa bu lig için çok yetersiz. Oyunda kaldığı süre içinde üst üste birkaç kez saçmalayınca Erhan hoca ona 23 dakika sabredebildi. Hasan'ın yerine Hamza'yı oyuna aldı ve orta sahada biraz daha dayanıklı bir hal aldık. Bu dakikadan sonra başta Murat Hacıoğlu'nun altıpastan üstten auta attığı pozisyon olmak üzere çok ciddi birkaç pozisyon bulduk ama değerlendiremedik.
5 maçta 11 puan gerçekten çok güzel bir istatistik. İlk yarı boyunca yapması gereken hiçbirşeyi yapmayan bir futbolcu grubu, üstüne beceriksiz iki hoca, üstüne gelenler-gidenler derken hatırlamak istemediğimiz kötülükte bir dönem yaşadık. Artık sular duruldu hatta nehir ters yöne doğru akmaya başladı. İki hafta sonra Ankara'da Ankaragücü'nü de yenebilirsek rafting yapılabilecek kıvama gelecek. Mevcut puan durumunda 10.sıradaki Gençlerbirliği'nden daha az şansımız olduğunu artık kimse söyleyemez. Umalım ki bu güzel gidişat bozulmasın. Lig başında söylediğimiz ama alınan kötü sonuçlar ile yutmak zorunda kaldığımız sözümüzü tekrarlayalım.
Kocaelispor bu lige yakışıyor, hem de herşeyiyle.
 

18 Mart 2009

Tanıl Bora: Amok Koşucusu Körfez


" Amok koşusu: Ölümü göze alarak düşman saflara atılan veya zamanımızda daha çok kullanılan anlamıyla, cinnet halinde kalabalığa dalan intihar saldırısı. Futbolun dramaturjisinde de yeri var Amok mecazının: Düştü gözüyle bakılan, kaybedecek şeyi kalmamış takımın cuşa gelmesi, içine cin girmiş gibi oynaması, olmadık maçları kazanması. Amok’un Amok olması için, yine de düşmesi lazım tabii sonunda; trajik kahramanlık öyle kemale eriyor ne yazık ki. Amok koşucularına, lig tarihinin şeref tablosunda bir sütun açmalıdır bana kalırsa. İlk akla gelen adaylar: Önceki sezonun Erciyesspor’u, 1998/99’un Sakaryaspor’u, 1997/98’in Şekerspor’u.
İşte, Kocaelispor da zamanımızın böyle bir kahramanı! Kadrosu kaç süzgecin artığı, göğüs reklamını bile maç başına bulabiliyor. Telaşsız ve sebatkar inadıyla, Saracoğlu’ndan da bir beraberlik sökmeyi başardı. Erhan Altın, nasıl da aydınlık bakışlı ve güleç bir ‘hoca’. Maço havalardan uzaklığıyla, sıcaklığıyla, gönlümüzü ferahlatıyor. Bu arada, Bener Onar beğenmiş ama o Celtic taklidi forma, Süperlig’in gardrobunu takdir ettiğim Körfez’in en sakil kıyafetiydi. "

Formaları sezon başında da beğenmemişti Tanıl Bey ama bu forma gerçekten "Körfez" değildi. Katıldım.

Yazının tamamı : Günah keçisi, kahraman ve amokçu...

15 Mart 2009

Umut Yolu Yokuştur


İlk yarı sonunda hatta 4-0 kazandığımız Hacettepe maçından hemen önce bu duruma gelebileceğimiz söylense güler geçerdim. Futbolun gerçekleri kabul ettiğimiz bütün genel geçer önyargılarımızı yerle bir eden yeni bir gerçekle karşı karşıyayız. İlk yarıda 16 maçta 9 puan toplayabilmiştik buna karşılık sadece son 4 maçta 8 puan toplamayı başardık. Üstelik bu 4 maçın biri Ali Sami Yen'de biri Kadıköy'de biri de Bursa'da oynandı. İç sahada yendiğimiz Eskişehirspor ise yabana atılacak bir takım değil. Bu beklenmedik gelişim ligde kalma ümitlerimizin tavan yapmasına neden oldu. Zaten Eskişehirspor maçına girememiş olmamın ve Kadıköy'de Cuma günü 44 TL bilet fiyatına rağmen 1500 civarı taraftarımızın misafir takım tribününü doldurmuş olmasının başka bir izahı yok.
Stada girdiğimizde saat 18:00'di. Kapılar açılır açılmaz içeri dalan ilk Körfezliler olduk. Bizim için ayrılan iki tribün katından yukarıda olanı tercih etmemiz ikinci bir taşınma telaşı yaşamamızı engellemiş oldu çünkü aşağı tribünde oturanların hepsi daha sonra yukarı tribüne alındı. Kalabalık grup geldiğinde saat 19:00 civarıydı sanırım. Tribünlerin boş halini gördüğümde oranın tamamen dolacağına hiç ihtimal vermemiştim, tribünlerden aşağı bakıp gelenleri gördüğümde ise bu bölüm bize yetecek mi diye endişe duymaya başladım. Yaptığım hesaplara göre yaklaşık 1500 kişi vardık. Farklı sebeplerden dolayı Fenerbahçe tribünlerinde oturmayı tercih eden 100-200 Körfezli olabileceğini de düşünürsek Şükrü Saracoğlu'nda 1600-1700 kalbin Körfez için attığını söyleyebiliriz. "Orada ne kadar İzmitli varsa!" tezahüratı bu kişiler için geçerli değildi pek tabii ki. Sonuçta olayı farklı bir bakış açısı ile görebilecek ajanlara da ihtiyacımız var.
Sesimiz çok fazla çıkmaya başladığında müzik yayınının son ses açılması dışında İsmet Paşa'dan farklı bir atmosfer yoktu. Serdar Topraktepe'nin de bizim bulunduğumuz tribünlere gelip maçı Hodri Meydan ile izlemiş olması takım ile taraftarın ne kadar iç içe, ne kadar bütün olduğunun bir göstergesi oldu. Yine avazımız çıktığı kadar bağırdık, yine bütün futbolcularımızı tek tek çağırıp selamladık. Ross hariç hepsi geldi. O da Rosrosrosros sesine anlam veremediği ya da artık maçın başlamasına yakın sesimiz karşı tarafa ulaşmadığı için gelmedi ama ilk onbir sahaya çıkar çıkmaz içeriden aldığı istihbarat ile koşa koşa gelip bizi selamladı ve maça döndü.
Maç başlar başlamaz "Körfezim bak işte" ile başladık ama maalesef 2,5 dakika sonra Carlos'un golü geldi. Gole rağmen kolay teslim olmayacağımızdan emindik ama bu kadar erken bir gol yemeyi hiç beklemiyorduk. Neyse ki birkaç dakika içinde takım da toparlandı, biz de. Oyunun kontrolünü yavaş yavaş ele geçirmeyi başardığımızda Saracoğlu yine İsmet Paşa havasına büründü. Sahanın hakimi Kocaelispor, tribünlerin hakimi bizdik. 30.000 kişi birden bağırsa onları susturma şansımız olamazdı mutlaka ama Fenerbahçeliler neredeyse maçın tamamında Barcelona tribünleri tadında maçı oturdukları yerden izlemeyi tercih ettiler. En dikkat çekici hareketleri zaman geçirdiği için Volkan Babacan'ı ve oyundan çıkarken Kazım'ı ıslıklamaları oldu.
Açıkçası maçı dikkatle izlemiş olmama rağmen bir yandan da bağırmaktan ağrıyan boğazım ve başımla uğraştığım ve tabii ara arada zıplarken izlemek durumunda kaldığım için çok derin bir teknik analize giremeyeceğim. Zaten yayınlanan bir maç, herkes izledi.
Carlos'un golü futbol maçlarının anlık hatalar ile skor değiştirdiğinin bir kanıtı gibiydi. Bir anda bomboş kaldı ve cezayı kesti. O dakikadan sonra özellikle Uğur Boral'ın soldan bindirmeleri beni çok tedirgin etti. Fenerbahçe biraz da şanslıydı. Bizim ara toplarımız hep birilerine çarpıp nihayet bulurken Fenerbahçe'nin topları bir şekilde doğru adama ulaşmayı biliyordu. Sadıgov ve Muhammet Özdin'in günlerinde olmaları en büyük avantajlarımızdan biriydi. Sadıgov ilk defa forma giydiği Hacettepe maçından beri belli bir standardın altına düşmeden oynamayı sürdürüyor. Muhammet Özdin için ise ayrı bir parantez açmak lazım. Bu maçta geçtiğimiz sezondan kalan 4 oyuncu sahadaydı. Kılıçarslan, Taner, Adem ve Muhammet. Geçtiğimiz sezon Süper Lig'e çıkan takımda en dikkat çekici 4 ismi saymamı isteseler Muhammet'i ilk 4 içine koymazdım. Adem konusunu hiç açmıyorum, herkes gibi ben de nasıl olup da hala oynadığını çözebilmiş değilim. Sivas maçında dikkat çekici bir futbol ortaya koyan Muhammet geçtiğimiz yıldan bu yana kendisini çok geliştirdi. Geçtiğimiz yıl stoperin biri banko Ufuk Çam oluyordu. Yanındaki isim ise İskender ya da Muhammet. Yani Bank Asya'da bile banko oyuncu olmayı başaramamış bir isimden söz ediyoruz. Bugün geldiği noktaya saygı duymak gerek.
İlk 15 dakikadaki aslında çok da rahatsız edici olmayan Fenerbahçe baskısı bittiğinde sazı elimize aldık. Solda Hacıoğlu ve Ergün Teber çok iyi bir uyum içinde. Sağ taraf ise biraz daha pasif kalıyor. Her daim övgü ile söz ettiğim ama bu maçta girdiği birkaç kademe dışında dikkat çekici bir oyun sergileyemeyen Ross ile Adem özellikle hücumda pek etkili olamıyorlar. Akeem'in onlara yaklaşması gerekiyor, bu sefer de Taner ortada çok yalnız kalıyor.
Taner'e bu maçta daha önceki maçlardan alışkın olduğumuz ara paslarını ulaştırmayı başaramadık. Neredeyse bütün maçı Lugano'nun kucağında geçiren Taner bu tip paslar da alamayınca oldukça etkisiz göründü.
Bence en güçlü olduğumuz yer Levent Kartop ve N'Sumbu'nun bulunduğu orta sahanın ortası. Levent ilk transfer edildiğinde bu sezon yapılan diğer transferlerden bir farkı olmadığını düşünmüştüm ama görüyoruz ki hem hücum hem savunmada oldukça etkili bir oyun sergiliyor. Özellikle kondisyonuna şapka çıkartıyorum. Adam resmen yorulmuyor. Zaten bu maçta futbolcularımızda nasıl bir heves nasıl bir hırs vardı anlam veremedim. Her maç ilk devre sonunda kesilen Murat Hacıoğlu 70.dakikada depar attı. N'Sumbu bir de şut çekmeyi becerebilse değil Türkiye Avrupa'nın birçok üst düzey kulübünde rahatlıkla oynayabilir. Hem güçlü hem de akıllı bir oyuncu. Pasları çoğunlukla garanti yerlere atıyor. Bulunduğu mevki itibariyle top kaptırmasının çok riskli olacağının bilincinde. Bütün bu olumlu gerçekler birleşince de ortaya böyle bir başarı öyküsü çıkıyor ve sezon başına ettiğimiz isyan bir kat daha artıyor.
Attığımız gol de futbolun ilginç bir oyun olduğunun bir başka göstergesi. Ben bu golü "Bozuk bir saat bile en az günde iki kez doğru zamanı gösterir" sözü ile açıklıyorum. Adem Çalık sol ayağıyla orta yapacak, hem de doğru yere!!! 1.30 boyuyla Cesar -evet Cesar- kafa vuracak ve gol olacak...Hadi canım!!!

14 Mart 2009

Mehmet Demirkol: Efsane Kocaeli!

" Dün akşamki maç Fenerbahçe’yi oynatmayan Kocaeli’nin sonucuna karar verdiği bir oyun oldu
Sezon başında, transferin son gününde 8-10 transfer yaparak lige son anda girebilen bir takım Kocaeli.
Devre arasında ücretlerini alamadıkları için takımın yarısı sözleşmelerini feshetti. Ardından ülkenin en garip oyuncu karmalarından birini oluşturdular. Şu ana kadar 40’ı aşkın oyuncu ligde Kocaeli forması giydi.
Bir sezon içinde birden fazla kez hocasından oyuncusuna, bu kadar değişmiş bir takımın bu kadar günün şartlarına uygun oynayabilmesini nasıl anlatacağız? Doğru yerleşim, doğru yardımlaşma, doğru enerji kullanımı ve sonuçta ligin şampiyonluk adayı ne kadar pozisyona giriyorsa, Kocaeli de o kadar pozisyona girmiş. Maçı birinci dakikasında Roberto Carlos’un golüyle geri düşmesine rağmen ayakta kalabilmeleri Galatasaray maçından sonra, bunu bir kez daha yapabilmeleri bunca sistemsizliğin içinde sistemli olabilmelerinin sonucu değil mi?
Dün akşamki maç Fenerbahçe’yi oynatmayan Kocaeli’nin sonucuna karar verdiği bir oyun oldu. İlk dakikada gelen gole rağmen Alex’le, Semih’in arasındaki bağlantıyı kesip, ikisini de derin bir yalnızlığa ittiler.
Burada sadece Aragones’in bir tercihi üzerinden bir Fenerbahçe eleştirisi yapmak mümkün olabilir. Deivid yoksa, Kazım mı yoksa Güiza’yla mı oynamak daha akıllıca olur. Hem de Kocaeli böylesi yıkıcı bir Semih-Alex bağlantı koparma eylemi içindeyken.
Yoksa dünkü oyun tamamen Kocaelispor üzerinden görülmeli. Bu takımın şampiyonluğa oynadığını da görmüştük, ama o zaman da ancak bu kadar etkileyiciydiler.
Şimdi tabii durup bir düşünmek gerekiyor. Bu kadar yönetim saçmalığından, bu kadar kaostan bu güzel iş nasıl çıkıyor? Onun da cevabı lig sıralamasında herhalde... "
Benim hikayem akşama kaldı, umarım...

03 Mart 2009

Smyrna&Nicomedia



İzmir'i çok özlemişim. Yazı sıcak ama ayrı güzel kışı ayrı güzel. Biraz uzak kalınca kızının deniz, denizinin kız koktuğu daha iyi anlaşılıyor. Kalbi ikiye bölmek ne zor işmiş. Biraz İzmir biraz İzmit ama olsun her yerden birşeyler almış olmanın tadı da bir başka.
Araya giren eğitimle blogu aksattık. Aslında post girme imkanım olsa da bu yönden de biraz dinlenmek istedim. Hem hatalar azalır belki önümüzdeki günlerde :)
Bir yanda iş, eğitim, bir yanda giderilen hasretler, bir yanda bitmek bilmeyen gönül buhranları...
Hayat zor be...

Related Posts with Thumbnails