Büyük gezgin Evliya Çelebi'nin yolu 1640'larda Kocaeli'ye de düşmüş. Seyahatname'den seçmelerin olduğu kitaplardan bir seçme de ben yaptım ve özetin özeti şeklinde bir bölüm çıkmış oldu.
Osmanlıca terimlerin bazıları notlarda mevcut.
Evliya Çelebi'nin yazdıkları -günümüzde hala bihaber olanlar olsa da- Kocaeli ve çevresinin her devirde önemli bir ekonomik merkez olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bu arada bu yazıyla birlikte bir camii/camisi sorunsalına müdahil oldum ki sormayınız gitsin. "Camisi" kulağa daha Türkçe geldiği için onu tercih ediyorum.
"Yunanlıların Aleksandr dedikleri ve asıl adı Yunanlı
İskender olan kral, Peygamberimizin nübüvvetinden 882 sene önce bu İzmit kentinde
doğmuştur...
Bu kentte doğan
İskender, şanı büyük bir
padişah olup İzmit’i mamur ederek sağlam bir kale yaptırmıştır ki İstanbul’a benzermiş. Hala eserleri, kale duvarları görülür… İskender,
doğu taraftaki Sapanca gölünü yararak İzmit Körfezi’ne akıtmıştır. Kocaeli (Yarımadası)
ile İzmit kenti Sakarya Irmağı, Karadeniz ve İzmit Körfezi arasında bir ada gibi kalmış.
Sonra İstanbul tekfuru Konstantin, Sapanca halicini kapatıp İzmit’i ada
olmaktan kurtarmış. Ama yine Osmanlı Devleti ister ve Sapanca Gölü’nü İzmit Körfezi’ne akıtırsa bir kantar odun
beş akçeye, bir tahta iki akçeye düşer. Ve bütün İzmit gemileri ta Düzce’ye kadar pazara
yanaşıp orası bender iskele olur.
Bu İzmit Kalesi İstanbul Rumlarının elinde iken 831 (M. 1339) yılında Orhan Gazi zamanında fethedilmiştir. Fethinde zorluk çekildiği için fetih sonrası kale yer yer yıkılmıştır. Bundan amaç kâfirlerin gücünü kırmak ve bir daha bu kaleyi alma umutlarından vazgeçirmektir.
Halen yıkıntı artığı olarak deniz kıyısında dört köşe, bir kapılı büyük bir kulesi var. İçinde dizdarı ve neferleri var ise de içi gemi alayı ve kerestelerle doludur. Orhan bu kaleyi fethetmek için önce Koca Bey’i kumandan atayarak "İznimdir var git" buyurmuş. İşte İzmit de "İznim git" sözünün değişmesinden meydana gelmiştir derler. Bazıları da "İzmagit" veya "İzimgit" derler.
Bu İzmit Kalesi İstanbul Rumlarının elinde iken 831 (M. 1339) yılında Orhan Gazi zamanında fethedilmiştir. Fethinde zorluk çekildiği için fetih sonrası kale yer yer yıkılmıştır. Bundan amaç kâfirlerin gücünü kırmak ve bir daha bu kaleyi alma umutlarından vazgeçirmektir.
Halen yıkıntı artığı olarak deniz kıyısında dört köşe, bir kapılı büyük bir kulesi var. İçinde dizdarı ve neferleri var ise de içi gemi alayı ve kerestelerle doludur. Orhan bu kaleyi fethetmek için önce Koca Bey’i kumandan atayarak "İznimdir var git" buyurmuş. İşte İzmit de "İznim git" sözünün değişmesinden meydana gelmiştir derler. Bazıları da "İzmagit" veya "İzimgit" derler.
Fatih Sultan Mehmet Han Anadolu eyaletlerini yazdığında
İzmit’i de Anadolu’dan bir sancak olarak yazmıştır. Zamanımızda burası üç tuğlu vezirlere
arpalık olarak tahsis edilirdi. Padişah tarafından 26,526 hass-ı hümayunu(1), 34 zeameti(2), 187 tımarı(3),
çeribaşısı ve alay beyi vardır. 350 akçelik itibarlı bir kazadır. Kadılığı senelik 5.000 olur.
Paşalığı senede 20.000 kuruşa varır, mamur ve bakımlı büyük bir şehirdir. İskelesi büyük bir
limandır. Sayısız tüccarı vardır. Bir yeniçeri serdarı, bir sipahi kethüdası(4), bir müftüsü, bir
nakibü’l eşrafı(5) vardır. Ayan ve eşrafı çoktur. Çoğu kereste tüccarıdır ki, çeşit çeşit ipekli
elbiseler giyerler. Muhteşem yeniçeri oturakları, korucuları vardır. Bu kentin 3.500 mükellef,
süslü, kat kat, bağlı, bahçeli, mamul ve kırmızı kiremit örtülü evleri vardır. Mükellef sarayların
en muntazamı Bağdat Fatihi IV. Murat Han’ın sarayıdır ki, bağ ve bahçeli büyük bir
saraydır. Özelliklerini saymakta dil aciz kalır. Hala padişahlara mahsustur. Bahçe üstadı ve iki yüz
bostancı neferi(6) vardır.
Paşa sarayı, Altıntopoğlu evi, Serdar Solak evi ile şehir 23
mahalledir. Üç mahallesi Hıristiyan, bir mahallesi Yahudi’dir. Yirmi üç cami vardır. En eskisi çarşı
içindeki Mahkeme camisi(7) olup, bir minareli, örtülü, aydınlık bir camidir. Bu
camiyi Süleyman Han’ın vezirlerinden Pertev Paşa, burada yedi sene süren hakimliği sırasında yaptırmıştır.
Şık, süslü, güzel bir camidir. Koca Mimar Sinan yapısıdır. Bundan başka Mehmed Bey Camisi
(Fevziye Camisi), Alaeddin Bey, Abdüsselam Bey camileri (Eski Kolordu
binası arkasındaki İmaret Camisi. Hatta bugünlerde yenilemesi tamamlandı ve Ramazan ayı ile birlikte tekrar ibadete açıldı) de Mimar Sinan yapısıdır. Mescidleri de vardır. Darü’l hadis’i(8) ve Darü’l kurrası(9) yoktur.
Hamamlarından Pertev Paşa hamamı (Yeni Cuma Camisi'nin de bulunduğu Pertev
Mehmet Paşa Külliyesi'nde bulunurmuş) ki, suyu, havası, binası ve dellakları güzeldir. Rüstem Paşa hamamı
da, Pertev Paşa hamamı da Mimar Sinan elinden çıkmıştır. Hanların en mükemmeli Pertev
Paşa misafirhanesidir. Gelip geçenler için yapılmış 70 ocak bir handır ki, binası kagir,
tuluz kubbe ve kurşunludur.
Hanlardan başka iskele başında sayıları iki yüzü bulan kereste ve diğer eşya depoları vardır.
Çarşısı 1.100 adet sanat ehlinin dükkanlarını içine alır. Kırk kadar da nakışlı kahvehaneleri vardır ki, civanları ile meşhur kahvehanelerdir. Bu şehrin kâgir bedesteni(10) yoktur. Fakat tüccar hanlarında bütün kıymetli malları bulmak mümkündür. Hünkâr sarayı yakınında devlet tersanesi vardır. Şehrin bütün evleri yüksek tepeler üzerine yapılmış olup, kıble tarafından denize bakar. Sokakları baştanbaşa beyaz taş ile kaldırım döşelidir. Evler arkalarını dağlara yaslamıştır. Dağların üzeri bağlardır. Hava ve suyun güzelliğinden, halkı sağlam ve kuvvetlidir. Yüzlerinin rengi beyazdır.
Hanlardan başka iskele başında sayıları iki yüzü bulan kereste ve diğer eşya depoları vardır.
Çarşısı 1.100 adet sanat ehlinin dükkanlarını içine alır. Kırk kadar da nakışlı kahvehaneleri vardır ki, civanları ile meşhur kahvehanelerdir. Bu şehrin kâgir bedesteni(10) yoktur. Fakat tüccar hanlarında bütün kıymetli malları bulmak mümkündür. Hünkâr sarayı yakınında devlet tersanesi vardır. Şehrin bütün evleri yüksek tepeler üzerine yapılmış olup, kıble tarafından denize bakar. Sokakları baştanbaşa beyaz taş ile kaldırım döşelidir. Evler arkalarını dağlara yaslamıştır. Dağların üzeri bağlardır. Hava ve suyun güzelliğinden, halkı sağlam ve kuvvetlidir. Yüzlerinin rengi beyazdır.
Evvela doğu tarafındaki dağlara “Ağaç Denizi“ derler. İçinde
insan kaybolur. Göklere yükselmiş öyle ağaçlar vardır ki, gölgelerinden on bin koyun
gölgelenir. Güneş tesir etmez sınırsız dağlardır. Tahtaları biçecek su ile dönen bıçkı
değirmenleri vardır. Bu dağlarda elli arşın yüksekliğinde direk keserler. Rumeli ve Balkan
direkleri ünlüdür.
İzmit gölcüğünün bittiği yerde, deniz kıyısında çok meşhur tuzlası vardır.
Tuzu son derece lezzetli olmasının yanı sıra ayrıca tuz emini bulunur. Kentteki cami
çeşmelerinden akan suları yaşam suyu gibidir. Beyaz kirazı ve kızıl elması meşhurdur. Horlika
Rakısına ve şarabına diyecek yoktur.
Bu şehirde akrabamız Kuloğlu Mehmed Çelebi’nin evinde on gün
zevk ve sefa edip, sayısız dost ve ahbabla tanıştım.
Şile: Burası Kocaeli toprağında kazadır. Paşa hasıdır. Yeniçeri Serdarı vardır. 600 kadar mamur, kiremitli, güzel evlerle süslüdür. Her evi bağlı bahçelidir, iskele başında kiremitli ve minareli bir camisi vardır.
Şile: Burası Kocaeli toprağında kazadır. Paşa hasıdır. Yeniçeri Serdarı vardır. 600 kadar mamur, kiremitli, güzel evlerle süslüdür. Her evi bağlı bahçelidir, iskele başında kiremitli ve minareli bir camisi vardır.
Kefken: Oradan Kefken kasabasına vardık. Bunun da hamamı,
hanı, dükkânları vardır.Fakat o kadar mamur bir kasaba değildir. Kocaeli'nin iskelesidir.
Kerpe: Buradan 100 mil gidip Kerpe Adası'na vardık. Şehir ve ev yoktur. Kocaeli toprağına yakın bir adacıktır.
Kandıra: Yine Kocaeli'nde Kandıra kasabası vardır. Burası adadan 4 saat uzaklıktadır. Dağları bağlı bahçelidir. Camisi, hanı,
hamamı,küçük çarşısı olan mamur bir kasabadır."
(1) Havası Hümayun: Devlet hissesi olarak ayrılan ve geliri direk hazineye ait olan araziler.
(2)Zeamet: Hizmet karşılığı tasarrufu verilen arazilerdi.Yıllık
gelirleri 20 000 ila 100 000 arasında olana denilirdi.
(3)Tımar: Bir toprak parçasının gelirinin belirli bir görev karşılığı
belirli şartlarla bir kişiye tahsisinin genel adıdır.Tımar sahibi kendisine verilen
toprağınşeri ve örfi vergilerini alır buna karşılık savaş zamanlarında tımarın
gelirlerine göre yanında silahlı süvariler götürürdü.Özürsüz olarak savaşa
katılmayan tımarlıların ellerinden arazileri alınırdı.Tımar sahibi ölünce
toprağın bir kısmı varislere kalırdı diğer kısmı ise dağıtılırdı.
(4)Sipahi Kethüdası: Sipahiler arasında meydana gelen anlaşmazlıkları çözümlemek,
kendisine karşı gelenlerin isimlerini ve bölüklerini İstanbul'a bildirmek,
levendlerden sipahi adına “mızrak ve bayrak götürüp reaya fukarasına zulmeden
var ise” onları yakalamak ve cezalandırmak görevleri arasındaydı. XVIII. asırda
devletin en büyük problemlerinden birisi de gerek yeniçeri olsun gerekse süvari
olsun, askerlerin savaşa iştirak etmemesi ve ordudan kaçması idi. Bu gibi suçları
işleyenlerin cezasının verilmesi yeniçeri serdarı ve kethüda yerinin vazifesi
idi. Kethüda yerleri bulundukları şehirde asayişin temini yanı sıra vergilerin
tahsili işlerinde herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için gerekli
tedbirleri almak zorundaydılar.
(5)Nakibüleşraf (Nakîbüleşrâf, Nakîbü'l-Eşrâf): İslam devletlerinde
seyyidlerin ve şerîflerin doğum ve vefât kayıtlarını tutan ve işleriyle
ilgilenen müessesenin idârecisi.
(6)Bostancılar: Osmanlı saray teşkilatında, sarayın dâhilinde
ve haricinde bulunan padişahlara ait bahçe ve bostanlarla padişah ve saray
hizmetindeki kayıklarda görev yapan hizmetlilerdir.
(7) Mahkeme Camisi: Pertev Mehmet Paşa'nın yaptırdığı caminin Yeni Cuma Camisi olduğu biliniyor ama Yeni Cuma Camisi'nin eski adının Mahkeme Camisi olduğuna dair bir bilgi bulamadım.
(8) Dârülhadis: Hadis ilminin öğretildiği medreselere verilen
isim.
(9) Dârülkurrâ: Ortaçağ İslam ülkelerinde, Kur'an okuma
yöntemlerini (tecvidi) öğreten medrese bölümüdür.
(10) Kagir Bedesten: Kagir, yığma taştan yapılmış anlamına geliyor.
Farsça’dan gelen ve aslında “Bedestan” olan bedesten ise değerli,
kıymetli kumaşlar, mücevherler ve buna benzer eşyanın satımına mahsus
üstü kapalı, mahfuz çarşıların bütününe verilen addır.
Osmanlıda, kumaş, mücevher ve çeşitli kıymetli eşyaların alım
satımının yapıldığı, eşit büyüklükte kubbelerle örtülü, bir çeşit kapalı
çarşı olup bu yapıların ilk örneklerine 13. yüzyıl başlarında
Anadolu’da rastlanmıştır.
Bedestenler zamanlarında önemli birer iktisadi kuruluştu. O devirde, günümüzdeki banka ve borsaların görevini de görürdü.