16 Mart 2010

Aşkın Ölüm Hali


Muammer Çelik ıssız bir şehre düştü. Yanına, sigara, su ve Kocaelispor'u aldı ya da haber jargonuyla;
"Kocaelispor kulübünün başkanı Muammer Çelik açlık grevinde!"
Sadece bu cümle bile inanılmaz tuhaf, inanılmaz anlamsız-mış- gibi ama kesinlikle öyle değil, şaka değil, samimiyetsiz, göstermelik, blöf hiç değil.
Bu durumu açıklayabilecek, özetleyebilecek, yapılan şu hareketin ağırlığını kaldırabilecek bir şeyler yazamıyorum.
Bu kadarına da gerek var mıydı diye soruyorum kendime?
Bütün mal varlığı olan 4,5-5 Milyon TL parayı bu kulüp için harcayan, bunun yanında sadece maddi değil, her anlamda herşeyini bu kulüp için feda eden bir adamın hayal kırıklığını başka nasıl ifade edebileceğini ben de bilemiyorum. Empati kuramıyorum, sadece çok büyük saygı duyuyorum ve mutlu bir şekilde sonlanmasını umuyorum.


12 Mart 2010

ŞL ve AL ya da Bir Bahisçinin Haftalığı


Kocaelisporumuzun vermiş olduğu "geçmeyici" hezeyan dönemi nedeniyle ne blogun blogluğu kaldı ne de bizim futbol aşkımız ama tüm olanlara rağmen paraya olan bağımlılığımızı esas alarak devam ettiğimiz iddaa (daha doğrusu bir başka para tuzağı web sitesi) tahminlerimizden yola çıkarak bu hafta Avrupa'da oynanan maçları en azından veryansın etmek amacıyla yorumlayabileceğimizi düşünüyorum.

Şampiyonlar Ligi
Söze Şampiyonlar Ligi'nden elenen gafil Real Madrid ile başlamak istiyorum. 2010 Şampiyonlar Ligi Finali'nin oynanacağı Santiago Bernabeu'da, 100 küsür bin kişi önünde, kelimenin tam anlamıyla kendi saha ve seyirci avantajını kullanma fırsatını son 6 yılda olduğu gibi bir başka bahara bırakan Real Madrid biz bahis severlere adrenalin dolu dakikalar yaşatmaya devam ediyor.
Hafta sonu 0-2 yenik duruma düştükleri maçta başta Casillas olmak üzere tüm oyuncularının sol kulakları çınlama rekorları kıran Real, evinde Lyon gibi kendisinden yaşça küçük bir takıma mağlup olunca yine küfür yemekten kurtulamadı. Sürekli 1,5 üstü maç arayan ve garanti olsun diye 10 TL basıp 20 TL kazanmayı başarı sayan "simitçi bahisçileri" haricinde kimseyi memnun etmeyen 1-1'lik skor bir çok kuponun yatmasına neden oldu. Son dakikalarda bir gol atar da en azından prestiji yerle bir olmaz dediğimiz Real'in skor 1-1 iken kalesinde gördüğü iki net gol pozisyonu bahis severler tarafından sadece "Ulan Allah belanızı versin be!" şeklinde yorumlanabildi.
Bir gece öncesine dönelim. İlk maçta Fabregas'ın kendisinden bekleneni veremeyişi, bu yetmezmiş gibi maçtan sonra takım arkadaşlarını aşağılar nitelikte "Başkaları kadar koşmuyoruz, mücadele etmiyoruz, böyle olmaz!" açıklaması yapması Arsene Wenger'in sinirlerini bir hayli germişti. İkinci maçta Fabregas'tan kurtulmanın tek yolunun onu sakatlamak olduğu kanısına varan Wenger, antrenmanda "Paslandık be, biraz da ben oynayayım" diye yol yaparak çift kale maça dahil oldu ve Fabregas'ın aşil tendonuna basarak muradına erdi. Takım arkadaşlarının feci şekilde uyuz olduğu Fabregas'ın oynamadığı maçta alınacak skorun ona da kapak olacağını bilen Arsenal'li futbolcular bir yerine iki kişilik koşup işin bokunu çıkardılar ve maç 5-0 gibi tuhaf bir skorla nihayete erdi.
Şampiyonlar Ligi terbiyesini en iyi bilen kulüplerden biri olan Porto için yapılan ve taa Jardel zamanlarından beri süregelen "Porto ters takım hacı" söylemi de bu sonuçla tarihe karışmış oldu. Bu maça "Ev sahibi takım 4,5 üstü gol atar" bahisi oynayan 2 bahis sever şike iddiası ile göz altına alındı ama ekipler "Bendtner hat-trick yapar" bahisini oynayan başka bir bahis severin peşine düştükleri için kaçmayı başardılar. Bendtner'e oynayan bahis sever yakalandı ama Bendtner'in kız arkadaşı olduğunu belgelemesi nedeniyle serbest bırakıldı.
İlk maçı ofsayttan attıkları gol ile kazanan Bayern'liler maça "Allah yardımcımız olsun" duasıyla başladılar. Artemio Franchi tribünlerinin hınca hınç dolu olmasının gazıyla Fiorentina deli gibi saldırdı durdu. Genelde 1,5 veya 2,5 üstü bahislerinin yüksek oranda oynandığı maçta perdeyi açan isim Vargas oldu. Jovetic'in gününde olması hatta Gilardino'nun asist yapmış olması bir mucizeye işaret edecekti ki Van Bommel ceza sahası dışından yaptığı plaseyle gerilimi arttırdı. Yine Jovetic'in Bayern savunmasını elleriyle al aşağı ederek attığı golün ardından Robben sahneye çıktı. Attığı golle adeta bir sonraki gün elenecek olan Real'e gönderme yapan Robben Bayern'in turu geçmesini sağladı. Bayern'de 29.dakikada yerini Klose'ye bırakan Mario Gomes'in Euro 2008 sendromunu üstünden atamadığı gözlerden kaçmadı.
Manu'nun ilk maçı kazanmış olduğu için ikinci maça pek de asılmayacağı öngörülüyordu. Tamam kazanabilirdi ama tura yetecek sonuca ulaştıktan sonra saldırmanın ne anlamı vardı ki? Üstelik rakip kadro zenginliğini yitirmiş olsa da Serie A'da hala liderliğe oynayan AC Milan. Maç başabaş başlamış olsa da Rooney'in başı senaryonun yine Milan aleyhine gelişeceğinin habercisi oldu. İtalya'da "Forvet diye Huntelaar'ı oynatan bir takım ne kadar başarılı olabilir?" yazısı haftanın yazısı seçildi. Arsenal'in ardından Manu'nun da rakibini çok rahat bir şekilde ve farklı bir skorla yenmesini İngiltere'deki tribünlerin sahaya bitişik olmasına bağlayan Selçuk Yula cam bölme olmasaydı Fiorentina'nın da turu çoktan geçmiş olacağını iddia etti. İlk maçın etkisinden dolayı bu maça 1 oynamaya cesaret edemeyen bahis severlerin 1,5 ve 2,5 gol üstü oynadıkları kuponları tuttu. Halk arasında "bombalı" olarak nitelendirilen 0 ve 2 tercihleri ise hayalden öteye geçemedi.
Maçla ilgili bir başka anektod da tabii ki Beckham. Maça girerken alkışlanan, maç içinde ise bir kesim tarafından alkışlanan, bir kesim tarafından ise yuhalanan Beckham maçtan sonra yaptığı açıklamada "Bir adam gördüm hem alkışlıyordu hem yuhalıyordu. Sanırım benimle ta.ak geçtiler" dedi.

Avrupa Ligi
Düz mantıkları nedeniyle tüm Avrupa Ligi maçlarına üst oynayan bahis severler bilyoner.com tarafından gümüş tepsi ile ödüllendirildiler.
Gecenin bahis severleri çileden çıkaran sonuçları Lille, Standard Liege ve A.Madrid'den geldi.
Liverpool'u 1-0 mağlup eden Lille hem o maça 1 oynamayan herkesi yatırdı (%80), hem 1,5 ve 2,5 üstü oynayan herkesi yatırdı (%90), hem de 2 oynayan herkesi yatırdı (%47). Bahis severler Liverpool'un pek de iyi olmadığını bildikleri halde Fenerbahçe karşısında izledikleri Lille'den böyle bir sonuç beklemiyorlardı. Böylece bir tur önce Fenerbahçe'lilerin küfürlerine maruz kalan Lille oyuncuları bu kez tüm dünyadan bahis severlerin küfürlerine maruz kaldılar. Bu durumun takımın genel aurasını negatif yönde etkilediğini düşünen teknik direktör Rudi Garcia, Eyfel Kulesi'nin en üstüne ve Louvre Müzesi girişine takım halinde gidip dilek mendili bağlayacaklarını açıkladı.
"Panathinaikos Avrupa maçlarında çok farklı oynuyor" geyiği Avrupa ligi grubunda zaten al aşağı edilen Pana kendi beş para etmez liginde 7.sırada bulunan Standard Liege'e evinde yenilerek Türk bahis severlerin Yunan düşmanlığına düşmanlık kattı. Maçın üst(1-3) bitmiş olması gönüllere bir nebze de olsa su serpmiş olsa da banko olarak görülen bu maçın bahis severler üzerinde bırakmış olduğu travma kolay kolay geçeceğe benzemiyor.
Aguero, Forlan, Reyes ve Sabrosa'nın atacağı goller üzerinde algoritmik hesaplar yapan bahis severlerden ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Örgün Öğretim öğrencisi bir genç canına kıymak üzereyken son anda engellendi. Polisler tarafından yakalandıktan sonra "Bütün sorun eğitim sistemimizde" diyen genç bir daha bahis yapmaması şartıyla serbest bırakıldı.
Bu maçta 31.dakikada 10, 89.dakikada 9 kişi kalan Lizbon'un yakın zaman önce Porto'yu yenmiş olduğunu hatırlatan ukala bir bahis severin üst oynadığı kupon yatan kuponlar arasındaki yerini aldı.
Hamburg Anderlecht'i, Juve de Fulham'ı 3-1 ile geçti ve adlarını lekelemediler. Rubin Kazan-Wolfsburg, Benfica-Marsilya ve Valencia-Werder maçları tam da beklendiği gibi 1-1 bitti ama bahis severler bu kez de "Futbolda bu kadar da düz mantık olmaz" söylemine yenik düşüp geceyi beş parasız noktaladılar.
Rubin Kazan'da Hasan Kabze ve Gökdeniz ilk 11'de yer aldılar. Hatta başarılı oldukları bile söylenebilir ama maçın geceye damga vuran olayı Misimoviç'in golüydü.
 

03 Mart 2010

Adın İnmez Sekize


John Terry-Wayne Bridge ilişkisini İngilizler pek bir sevdiler. Bizim için de ilginç bir hikaye tabii ki yalan değil. Konu ile ilgili yazılanın, çizilenin haddi hesabı yok ama aslında futbol dünyasında sıklıkla duymadığımız bu hikayelerin çok ilginç olduğunu söyleyemeyiz. Çoğunluğu 20-30 yaş aralığında büyük bir maddi güce sahip, popüler bir dolu adam (ki söz konusu Terry'nin bir başka alışkanlığının da aracını park yasağı olan yerlere çekip parası neyse ödemesi olduğunu hatırlatalım), bir kısmı evli, evli olmayanların da malum nedenlerden dolayı karşı cinsle ilgili herhangi bir problemleri yok. Burada sorulabilecek tek soru "İngiltere'de hatun mu kalmadı birader?" olabilir ama bu imkanlara sahip bir adamın fantezilerinin kölesi olmasını da çok fazla yadırgamamak gerek (Bkz.Tarkan). Bizim gibi faniler tarafından yuh adi adamlar herşeyiniz var daha ne istiyorsunuz diyerek al aşağı edilebilecek bu tuhaf hareketler, eğer becerebilirsek empati yaptığımızda çok da anormal görünmüyor aslında. İhtiyaç duyduğu herşeye kavuşan bir insan hayatını nasıl renklendirebilir ki? Benim ihtiyaç duyduğum çok fazla şey olduğu ve muhtemelen önümüzdeki 100 yıl boyunca da bu durum böyle devam edeceği için bu konuya pek kafa yoramayacağım ama bu tip adamların yaptığı hiçbirşeye şaşırmıyorum bilakis kendilerince haklılar da bana kalırsa.
Başka bloglarda da değinilmiş gerçi ama olsun bizim için farklı bir anlam ifade ediyor. Terry-Bridge olayını duyunca buna benzer bir durumun Türkiye'de daha önce yaşandığını hatırlayanların aklına hemen Oktay-Serdar ikilisinin yaşadığı tuhaflık geldi. 1999 yılı Beşiktaş'ında forma giyen ikilinin arası Sezer Çakır adındaki manken hanımefendi yüzünden açıldı. Hikayeyi layığı ile anlatabilmek adına Hürriyet gazetesinde yayınlanan 7 Ağustos 1999 tarihli yazıdan bir alıntı yapalım. Tüm yaşananlar ayrıntılarıyla belirtilmiş. Bu olay aynı zamanda Kelebek Etkisi Teoremi'nin de bir başka kanıtı olma özelliğini taşıyor. Örneğin "Sezer Çakır Hanım'ın Kocaelispor tarihi üzerindeki etkisi nedir?" sorusu tek başına saçmalık gibi görünüyor ama hikayeyi okuduktan sonra çok farklı anlamlar ifade ediyor.

"Oktay'ın mümkün olduğu kadar gözlerden uzakta evlendiği Sezen Çakır, Oktay Derelioğlu'nun takım arkadaşı Serdar Topraktepe'nin eski nişanlısıydı.
Olay büyümeden kapatılmaya çalışıldı. Serdar ile Sezer arasında sanki nişanlılık ilişkisi hiç yaşanmamış gibi davranıldı. Oysa iki takım arkadaşı arasında soğuk rüzgarlar ne kelime, fırtınalar esiyordu. İdmanlarda bile yanyana gelmemeye dikkat ediyorlardı. Hiç konuşmuyorlardı. Oktay'a aralarında bir soğukluk olup olmadığı sorulduğunda ‘‘Serdar benim en yakın arkadaşım’’ diye geçiştiriyordu.
Sorun Beşiktaş yönetiminin de gündemine geldi. Bazı yöneticiler her ikisinin de takımdan gönderilmesini savundu. Ortalığı sakinleştirmek amacıyla Beşiktaş yöneticisi Yiğit Tozkoparan, Oktay-Sezer çiftini balayı için Uzakdoğu'ya gönderdi.
ANLAYAN ANLAR!
Tatil sonunda Beşiktaş, Almanya'da kampa girdi. Serdar askerdi, İstanbul'da kaldı. Oktay sakattı, Almanya'ya gitti ama kampa değil, tedaviye.
Takım İstanbul'a döndüğünde, Serdar ile Oktay, uzun bir aradan sonra birlikte ilk kez idmana çıktılar. Antrenmanı izleyen bir kısım taraftar Oktay aleyhinde tezahürat yaptı. ‘‘Anlayan anlar’’ diye bağırıyorlardı.
ARKADAŞIMIN AŞKISIN
Birden bütün gözler Oktay'a çevrildi. Beşiktaş'ın sevilen golcüsü bir anda hedefteki adam oldu.
Arkadaşının aşkını elinden almış, yanlış yapmıştı.
Herkes Oktay'ı ayıplıyor ve ‘‘Koskoca Beşiktaş Kulübü'nün futbolcusuna bu hareket yakışır mı’’ diyordu.
Ne var ki, olayın aslı göründüğü gibi değildi.
Olayların ve ilişkinin başlangıç noktasında, tarih 1998'in Aralık ayını gösteriyordu.
Oktay, bir defilede Sezer'i gördü ve hoşlandı. Tanışabilmek için bir fırsat aradı, daha doğrusu yarattı ve başardı.
Görüşmeler görüşmeleri, buluşmalar buluşmaları izledi. Sonunda aralarında müthiş bir aşk başladı.
BİR İNAT UĞRUNA
Tahmin edilenin aksine Sezer ile Oktay aşkı çok hızlı bir şekilde gelişti. Evlilik planları yapmaya başladılar.
Oktay, sevgilisi Sezer'i en yakın arkadaşlarından Serdar ile tanıştırdı.
Sezer, üzerindeki aile baskısı yüzünden hemen evlenmelerini isterken, Oktay maçların devam ettiğini bahane ederek ancak lig sonunda evlenebileceklerini söyledi.
İşte bu küçük anlaşmazlık Sezer'in ailesinin baskısı yüzünden büyük bir krize dönüştü. İki sevgilinin arası bozuldu.
Ve bir inat uğruna ayrılmak zorunda kaldılar.
Ayrılmak zorunda kaldılar ama Oktay'ın maçlardaki performansı düştü, aklını bir türlü topa veremedi. Aklında Sezer'den başka bir şey olmadığı aşikardı. Aslına bakılırsa Sezer'in durumu da Oktay'ınkinden çok farklı değildi.
SERDAR İLE SEZER
Oktay ile Sezer'in arası bozulunca, daha önce Oktay'ın birbirlerine tanıştırdığı, Sezer ile Serdar arasında bir elektriklenme doğdu. Önceleri arkadaşlık şeklinde gelişen ilişki bu dönemde birdenbire boyut değiştirdi. İlişkinin boyut değiştirmesinin sebepleri, gerekçeleri, amaçları bilinmiyor. Bilinen, o tarihten sonra Sezer'in yeni aşkının adının Serdar olması.
Bu gelişme öğrenildiğinde, Beşiktaş Kulübü içinde bomba gibi patladı ama kol kırıldı yen içinde kaldı, hiçbir şekilde dışarıya bilgi sızdırılmadı.
Sonuçta, Sezer'in ailesinin, istek düzeyini aştığı aşikar, baskısı üzerine, bu defa Serdar ile Sezer nişanlandı.
Bu son gelişme Oktay'ı iyice rahatsız, hatta hasta etti.
Ne var ki, hiç kimseye hiçbir şey söylemedi.
Sezer ile Serdar'ın nişanlılık dönemi iki ay sürdü.
Bir kere, Serdar'ın maçları, antrenmanları, kampları derken, bu yoğun çalışma temposu yüzünden fazla görüşme imkanı yakalayamadılar.
Sezer aradığını bulamamaktan şikayet etmeye başladı. Üstelik o kadarla da kalmadı ve konuyu ailesine açtı. Oktay'ı aklından bir türlü çıkartamadığını, Serdar'dan ayrılmak istediğini söyledi.
Serdar'a da Sezer'den ayrılmayı kabullenmek kaldı.
Bu arada Beşiktaş yöneticileri her iki futbolcunun da performansından memnun değildi.
SİL BAŞTAN OKTAY
Aradan bunca olay geçmesine rağmen Oktay, Sezer'e duyduğu yakınlığı, sevgiyi yüreğine gömmeyi başaramadı. Bir türlü Sezer'i unutamadı.
Ne var ki, arada takım arkadaşı Serdar olduğundan eski sevgilisini de arayamadı. Ancak Serdar'dan ayrıldıktan sonra; Sezer'den Oktay'a gelen görüşme talebi her şeyin yeniden başlamasına, küllendiği sanılan volkanın yeniden patlamasına yol açtı.
Sezonun sonuna gelindiğinde Sezen ile Oktay tekrar birlikte oldular. Sezon biter bitmez evlenme kararı aldılar. Ve çift, alelacele, sessiz, sakin bir biçimde aile arasında kıyılan yıldırım nikahıyla dünya evine girdi.
Oktay ile Sezer, Uzakdoğu'daki balayından döndükten sonra gelişen olaylar iki futbolcu arasındaki gerginliği daha da arttırdı.
Takımdaki huzurun bozulması üzerine Beşiktaş yönetimi çare aradı ve her iki oyuncusunu da satmak için takım arayışına girdi.
Beşiktaş taraftarı da gelişmeler karşısında ne yapacağını, nasıl davranacağını şaşırmıştı. Onlara göre suçlu olan Oktay'dı. Oktay taraftarlarla bir toplantı yaparak durumu düzeltmeye çalıştı ve olumlu sonuç aldı.
SERDAR-OKTAY ELELE
Nitekim, İnönü stadındaki sezon açılışında, taraftar iki futbolcuyu elele tribüne çağırdı. Amaçları iki eski dostu barıştırmaktı. İki futbolcu bu baskı karşısında isteneni yaptı, elele tribünü selamladı ama bir daha asla birbirine karşı sıcak davranmadı.
Beşiktaş'ta artık ipler kopmuştu. Takımdaki iç huzuru sağlamak amacıyla, bir iddiaya göre, Ahmet'in transferi bahane edilip, Serdar Kocaelispor'a verildi.
Tam her şey yoluna girdi derken bu defa da, Oktay'ın, yöneticilere haber dahi vermeden gerçekleştirdiği basın toplantısında söyledikleri yeniden ortalığı karıştırdı:
‘‘Serdar beni telefonla arayarak ölümle tehdit etti. Sen benim Beşiktaş'tan kopmama sebep oldun, ben de senin futbol hayatını söndüreceğim. Seni ve oğlunu dağa kaldırtıp sakatlanmana neden olacağım, dedi.’’
SERDAR'DAN SERT YANIT
Olan biteni Kocaeli'den izleyen Serdar'ın, Oktay'a yanıtı çok sert oldu:
‘‘Oktay'ın dengesiz biri olduğunu biliyordum ama bu kadarını tahmin edemezdim. Her fırsatta, ikimizin kardeş olduğunu söylüyor, Türk toplumunda biri, hem de kardeşinin elinden, nişanlısını alır mı?’’
Oktay'ın yaptığı açıklamalar karşısında şok olmuştu. ‘‘Eski nişanlımla ilgili her şey geride kaldı. Ben o defteri çoktan kapattım. Ama anlaşılan Oktay kapatamamış’’ diyordu.
SUÇ DUYURUSU
Tam bu sırada başka bir gelişme daha yaşandı. Cumhuriyet Savcılığı'na giden Oktay, eski takım arkadaşı aleyhinde, kendisini tehdit ettiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Böylelikle olay resmi makamlara intikal etmiş oldu.
Savcılığa iki arkadaşıyla gelen Oktay, polisten herhangi bir koruma talebinde bulunmadı. ‘‘Benim eşim dostum sağolsun, onlar beni korur’’ dedi.
İfadesinde, önceleri Serdar'dan gelen tehdit telefonlarından çekinmediğini, ciddiye almadığını ancak otomobille giderken Sarayburnu'nda iki araba ve dört kişi tarafından yolunun kesilmesi ve onu hemen değil, daha sonra öldüreceklerini söylemeleri üzerine bu işin altında Serdar'ın bulunduğuna karar verdiğini anlattı.
Oktay basın toplantısının ardından sordu:
‘‘Neden, bunlar hep benim başıma geliyor?’’
BOŞANACAKLAR MI?
Oktay'ın başına gelenler bu kadarla sınırlı değil ne yazık ki!
Sezer'in ailesinin evlenmeleri için baskı yapmasından sonra, ortalıkta dolaşan söylentilere göre, şimdi de Oktay'ın ailesinin boşanmaları için baskı yapmaya başlaması, işleri iyice arap saçına döndürdü.
Oktay'ın ailesi, Sezer'in, Oktay'la evliyken hala Serdar'ı arayıp durduğunu, dört yüz milyon liralık cep telefonu faturasının bu iddiayı ispatladığını öne sürüyor. Bunun üzerine Oktay da eşini ve oğlunu alıp baba evini terk ediyor.
Giderek yoğunlaşan söylentilere göre, genç çiftin arasındaki gerginlik iyice artmış durumda hatta boşanmanın eşiğindeler.
Ya da Oktay, kendi ailesinden gelen de dahil olmak üzere her türlü baskıya direnecek ve evliliğini koruyacak.
Bu üçlü aşk ilişkisinin nasıl sonuçlanacağıysa, şimdilik kahramanları için bile merak konusu...
GÜVENÇ KURTAR: SERDAR'A KEFİLİM
Oktay ile Serdar arasındaki düello sürerken bir açıklama da Kocaelispor Teknik Direktörü Güvenç Kurtar'dan geldi. Serdar, Oktay hakkında bir açıklama yaparsa takımıyla ilişiği kesilecekti. Konuşması, Kocaelispor yönetimi tarafından yasaklanmıştı.
‘‘Spor camiası içinde kimsenin kimseyi tehdit edeceğine inanmıyorum ve Serdar'ın böyle bir şey yapmayacağına da kefilim’’ diyordu.
Güvenç Kurtar, gelişmeleri farklı bir açıdan yorumluyordu:
‘‘Oktay'a tepki gösterenler çete değil sadece Serdar'ı seven Beşiktaşlı taraftarlardır. Bunlar iki arkadaş arasında yaşanan şeylerdir. Ben takımımda bu tür problemler istemiyorum. Oktay-Serdar tartışması bize göre bitmiştir."

Oktay, hayatı film olacak adam vesselam. Hatırlarsanız ilk eşi intihar etmişti hatta TV'lerin kokuşmaya başladığı ilk günlerde onun haberi ilk aldığı andaki görüntüleri yayınlanmıştı, maalesef hala hatırlarım, çok üzücüydü. Ardından bu olay oldu. Bu arada birileri çıktı Oktay aslında bizim çocuğumuz DNA testi istiyoruz dedi, bir de onlarla uğraştı. Bu olaydan sonra dönemin meşhur JET Fadıl'ının takımı Siirt JETPA'ya satıldı. Orada pek oynamadı. Sonrasında kısa bir Gaziantep macerasının ardından İspanya'ya Las Palmas'a gitti. Orada da şimdi adını hatırlayamadığım İngiliz bir futbolcuyu Türklere hakaret ettiği gerekçesiyle dövdü ki futbolu bıraktıktan sonra yaptığı açıklamasında keşke Las Palmas'a gitmeseydim dedi. Tüm bunları yapan adam çok da önemli bir forvetti, 1997 yılı Belçika maçındaki olağan dışı golü atan aynı adamdı. Maradona gibi, çok yetenekli ama yaşadığı tuhaf derecede ağır olayların etkisiyle tutarsız, dengesiz.
Olayın Kocaelispor etkisi ise Serdar'ın Kocaelispor'a transferi. Hala daha tribünlerin bir numaralı sevgilisi olan ve bugüne kadar yaptıklarıyla Kocaelispor'da idol haline gelmiş bir oyuncunun Körfez'e gelme serüveni aslında böyle tuhaf bir temele dayanıyor.
Pekin'de uçan kelebek New York'da neler yapar bilmiyorum ama bu kadın milleti bir futbol takımını rezil de eder, vezir de onu biliyorum. Bridge, Terry elimde kalır gerekçesiyle 2010 Dünya Kupası'na gitmeyecek, Milli Takım kaptanlığı da Gerrard'a verildi. Bakalım İngilizler bu gelişmelerden nasıl etkilenecek?
İngiltere'de İngiliz futbolcuların eşlerini de Dünya Kupası'na götürmek istediğiyle ilgili bir haber çıkmıştı. Capello bu duruma karşı çıkmış, futbol oynamaya gidiyoruz demişti. Onun da eli bir parça güçlendi böylece. Özellikle Ashley Cole'un yerinde olsam yalnız giderdim, neme lazım.

Related Posts with Thumbnails