Körfezli blogcuların idolü Ege Görgün abimizin berezilya.com da yayınlanan maç yazısı. Benim takatim kalmadı, bazı şeylere artık tepki vermez oldum ama tepki verenleri okumak çok keyifli...
Çarşı genel imaj çalışmaları kapsamında Hüseyin Üzmez’i de hatırladı
Cuma akşamı. Hazır başlamışken kendi içlerindeki sosyal yaralara da
pansuman yapsalar ya…
Beşiktaşlı arkadaşlarım sağolsun, Turgut’da demlenmek, Beşiktaş’tan
İnönü’ye kadar yürümek dahil Çarşı’nın bütün ritüellerini tecrübe
etmemi sağladıktan sonra stadın görüş açısından harika olsa da hayli
rüzgar altı bir noktasında maçı izlemeye koyulduk.
Kocaelispor hafta için de tamamen dibi bulduğu için (büyük umut
bağlanan üç Sırp tası tarağı toplayıp Kocaeli’yi terk ettiler; herkesin
birbirini suçladığı karmaşık bir ortam hakim camiaya) Beşiktaş’ın
tarihi bir farka yürümesi çok uzak bir ihtimal görünmüyordu. Ama diğer
yandan dibi bulmuş bir takımın can havliyle beklenmedik başarılar elde
edebileceği ihtimali de vardı. Düşünmek istemediğim daha da kötü
ihtimal ise, Kocaelispor’un dibi daha bulmadığıydı. Mesela kaleci
Serdar’ın, Serhat’ın da verilen sözler yerine getirilmeyince
gitmeyeceğinin garantisi yok.
Maçın 18. Dakikasında 2-0 öne geçmiştik ama oynanan futbola bakınca
çok reel bir sonuç gibi, ya da maç böyle bitebilecekmiş gibi
gözükmüyordu açıkçası. Her iki takımın mücadele isteği yerindeydi ama
her iki takımda gol ya da güzel futbol için gereken klas hareketleri
yapabilecek ayaklardan yoksundular. Aslında bu cümleyi sarf ederken bir
ismi ayrı tutmak gerekiyor. Kocaelispor’un ortasahasında oynayan Semavi
oyunuyla, hırsıyla ve attığı golle bir yıldız gibi parlıyordu sahada.
Bakalım Kocaelispor geleceğin bu milli takım oyuncusunu elinde ne kadar
tutabilecek.
Yeni transferleri ekarte edip orta sahanın sağına konuşlanan İzmitli
genç futbolcumuz Hamza da iyi niyetle görevini yerine getirmeye
çalıştı. İlk golün harika pası ona aitti. Artık Berkay, Serkan, Mehmet
Öztonga gibi diğer genç oyuncuları takıma monte etme zamanı geldi
herhalde.
Maçı konuşmanın fazlaca bir anlamı yok. Gücü yettiğince mücadele
etti Kocaelispor. Beşiktaş kendine fazla güveniyordu ve yeşil siyahlı
takımın gol şansı yerindeydi, Taner’in de oyun karakterine uygun toplar
almasıyla kolayca 2-0 öne geçti ama ardından gelen baskıyı
kaldırabilecek kalitesi ve konsantrasyonu yoktu takımın. Daha önce de
söyledim Kemal böyle etkisiz oynadıktan sonra, forvette Serdar
Topraktepe’ye bel bağlandıktan sonra, Yılmaz Vural oyuna müdahale etmek
için 80 dakika bekledikten sonra zaten farklı bir skor düşünülemezdi.
Bundan daha iyi skor 4-2 olurdu, ya da biz gol atmasaydık 2-0.
Kocaelispor’un bu duruma düşmesinin sorumlusu arıyor taraftar.
Tamamına yakını yönetimi suçluyor ama bence yönetim düşünüldüğü kadar
kabahatli değil. Transferlerin bu kadar etkisiz çıkması gerçekten büyük
talihsizlik. Ama yönetimin en büyük hatayı teknik direktör seçiminde
yaptığını söylemek lazım. Görünen o ki Engin İpekoğlu sezon öncesi bu
takımı hiç hazırlayamamış. Hangi futbolcudan verim alıp alamayacağını
hiç analiz edememiş. Yönetimi erkenden uyarıp şu oyuncu, bu oyuncu bize
yaramaz raporu verememiş. Bel bağladığı oyuncuları ya da iyi bir
potansiyele sahip oyuncularının sezona hazır edememiş. Semavi gibi bir
topçun varsa ve sen ondan yararlanmıyorsan hata bir tek senindir.
Kemal’in takatsizliğini gözlemleyip erken müdahalede bulunmuyorsan
hata, hoca olarak senindir. Yok bunları yaptın ama yönetimi
aşamadıysan, orada kalıp maaş almaya devam ettiğin için hata yine
senindir.
Biz daha büyük bir maçtan, aslında baştan kaybedilmiş bir maçtan söz etmek istiyorum.
Beşiktaş’ın kara tarafındaki kale arkasında gördüğüm bir pankart bu
kaybedilmişliği öyle güzel sergiliyordu ki. İZMİTLİ KARTALLAR yazıyordu
o pankartta. Hem İzmitlisin, hem Kartalsın öyle mi? Kendi şehrinin
takımına karşı başkasını destekliyorsun öyle mi?
Yanımda geçen sezon Chelsea maçlarını sezon boyunca tribünde seyreden Premier Lig’i çok iyi bilen bir arkadaşımız var. Ona soruyorum: “Sen böyle bir şey gördün mü hiç oralarda?” diye.
“Liverpoollu Chelsealiler” falan mı, diyor gülerek. “Yok, hiç görmedim.”
Ben İzmitli olup ikinci takım tutanı çok gördüm. Ama onlar
İzmit’teki her maçta Kocaelispor’u desteklerlerdi. Ama demek bir de
böyle bir tür çıktı demek ki, İzmitliyim ama Kartal’ım.
Çarşı maç boyunca çok iyi destekledi takımını. Sonra numarasını
yaptı Hüseyin Üzmez’i kendince “yererek” imajını da cilaladı. Herkes
çok eğlendi tabi, gazeteler falan bile sitayişle bahsetti. Sosyal
içerikli, duyarlı taraftar grubu rolünü çok iyi oynuyor Çarşı, ya da
yönetmenleri iyi. Ama cilayı biraz kazıdığınız öyle çok güzel
görüntüler çıkmıyor ortaya?
Kusura bakmayın ama maç 4-2 olduktan sonra oyunu pisletmeden
oynamış, onuruyla yenilmekte olan rakibi için “Körfez Kümeye” diye
tempo tutuyorsa bir grup, hiçbir popülist tezahürat onun imajını
toparlayamaz benim gözümde. Böyle bir merhametsizliğin değil futbol da,
hayatımızda bile yeri yok. Bu tezahürat Beşiktaşlı dostum Orkan’ı da
rahatsız etmiş olacak ki: “Onlar adına ben özür dilerim,” diyor.
Sonra Hüseyin Üzmezlere laf çakanların, Beşiktaş’ın İnönü’de maçı
olduğunda başta benim eşim, tüm bayanların maç çıkışı toplu taşıma
araçlarını kullanmaya korkmasına da Çarşı imzalı bir yazılı açıklama
getirmelerini bekliyorum.
Son olarak da şu tezahüratın psikolojisini açıklasınlar bana istiyorum.
Beşiktaşlı olunmaz doğulur
Beşiktaşlı olmayan o…. çocuğudur
Yazının orijinali.
Son bölüm gerçek kalitelerini çok güzel ortaya koyuyor. Çarşıya karşı bizim pan-tezahüratımız da benim favorilerim arasındadır. BJK'liler iyi bilir. Usta Barış Manço'nun Anlıyorsun değil mi? melodisi eşliğinde söylenir.
Hava ayaz mı ayaz, siyah şort üstü beyaz
Bursa'da da a...... s...... mi? beşiktaş
İlhan, Tümer, Tayfur'la, o g....... çarşınla
Bayrakları bırakıp kaçmadın mı beşiktaş?
Çarşı genel imaj çalışmaları kapsamında Hüseyin Üzmez’i de hatırladı
Cuma akşamı. Hazır başlamışken kendi içlerindeki sosyal yaralara da
pansuman yapsalar ya…
Beşiktaşlı arkadaşlarım sağolsun, Turgut’da demlenmek, Beşiktaş’tan
İnönü’ye kadar yürümek dahil Çarşı’nın bütün ritüellerini tecrübe
etmemi sağladıktan sonra stadın görüş açısından harika olsa da hayli
rüzgar altı bir noktasında maçı izlemeye koyulduk.
Kocaelispor hafta için de tamamen dibi bulduğu için (büyük umut
bağlanan üç Sırp tası tarağı toplayıp Kocaeli’yi terk ettiler; herkesin
birbirini suçladığı karmaşık bir ortam hakim camiaya) Beşiktaş’ın
tarihi bir farka yürümesi çok uzak bir ihtimal görünmüyordu. Ama diğer
yandan dibi bulmuş bir takımın can havliyle beklenmedik başarılar elde
edebileceği ihtimali de vardı. Düşünmek istemediğim daha da kötü
ihtimal ise, Kocaelispor’un dibi daha bulmadığıydı. Mesela kaleci
Serdar’ın, Serhat’ın da verilen sözler yerine getirilmeyince
gitmeyeceğinin garantisi yok.
Maçın 18. Dakikasında 2-0 öne geçmiştik ama oynanan futbola bakınca
çok reel bir sonuç gibi, ya da maç böyle bitebilecekmiş gibi
gözükmüyordu açıkçası. Her iki takımın mücadele isteği yerindeydi ama
her iki takımda gol ya da güzel futbol için gereken klas hareketleri
yapabilecek ayaklardan yoksundular. Aslında bu cümleyi sarf ederken bir
ismi ayrı tutmak gerekiyor. Kocaelispor’un ortasahasında oynayan Semavi
oyunuyla, hırsıyla ve attığı golle bir yıldız gibi parlıyordu sahada.
Bakalım Kocaelispor geleceğin bu milli takım oyuncusunu elinde ne kadar
tutabilecek.
Yeni transferleri ekarte edip orta sahanın sağına konuşlanan İzmitli
genç futbolcumuz Hamza da iyi niyetle görevini yerine getirmeye
çalıştı. İlk golün harika pası ona aitti. Artık Berkay, Serkan, Mehmet
Öztonga gibi diğer genç oyuncuları takıma monte etme zamanı geldi
herhalde.
Maçı konuşmanın fazlaca bir anlamı yok. Gücü yettiğince mücadele
etti Kocaelispor. Beşiktaş kendine fazla güveniyordu ve yeşil siyahlı
takımın gol şansı yerindeydi, Taner’in de oyun karakterine uygun toplar
almasıyla kolayca 2-0 öne geçti ama ardından gelen baskıyı
kaldırabilecek kalitesi ve konsantrasyonu yoktu takımın. Daha önce de
söyledim Kemal böyle etkisiz oynadıktan sonra, forvette Serdar
Topraktepe’ye bel bağlandıktan sonra, Yılmaz Vural oyuna müdahale etmek
için 80 dakika bekledikten sonra zaten farklı bir skor düşünülemezdi.
Bundan daha iyi skor 4-2 olurdu, ya da biz gol atmasaydık 2-0.
Kocaelispor’un bu duruma düşmesinin sorumlusu arıyor taraftar.
Tamamına yakını yönetimi suçluyor ama bence yönetim düşünüldüğü kadar
kabahatli değil. Transferlerin bu kadar etkisiz çıkması gerçekten büyük
talihsizlik. Ama yönetimin en büyük hatayı teknik direktör seçiminde
yaptığını söylemek lazım. Görünen o ki Engin İpekoğlu sezon öncesi bu
takımı hiç hazırlayamamış. Hangi futbolcudan verim alıp alamayacağını
hiç analiz edememiş. Yönetimi erkenden uyarıp şu oyuncu, bu oyuncu bize
yaramaz raporu verememiş. Bel bağladığı oyuncuları ya da iyi bir
potansiyele sahip oyuncularının sezona hazır edememiş. Semavi gibi bir
topçun varsa ve sen ondan yararlanmıyorsan hata bir tek senindir.
Kemal’in takatsizliğini gözlemleyip erken müdahalede bulunmuyorsan
hata, hoca olarak senindir. Yok bunları yaptın ama yönetimi
aşamadıysan, orada kalıp maaş almaya devam ettiğin için hata yine
senindir.
Biz daha büyük bir maçtan, aslında baştan kaybedilmiş bir maçtan söz etmek istiyorum.
Beşiktaş’ın kara tarafındaki kale arkasında gördüğüm bir pankart bu
kaybedilmişliği öyle güzel sergiliyordu ki. İZMİTLİ KARTALLAR yazıyordu
o pankartta. Hem İzmitlisin, hem Kartalsın öyle mi? Kendi şehrinin
takımına karşı başkasını destekliyorsun öyle mi?
Yanımda geçen sezon Chelsea maçlarını sezon boyunca tribünde seyreden Premier Lig’i çok iyi bilen bir arkadaşımız var. Ona soruyorum: “Sen böyle bir şey gördün mü hiç oralarda?” diye.
“Liverpoollu Chelsealiler” falan mı, diyor gülerek. “Yok, hiç görmedim.”
Ben İzmitli olup ikinci takım tutanı çok gördüm. Ama onlar
İzmit’teki her maçta Kocaelispor’u desteklerlerdi. Ama demek bir de
böyle bir tür çıktı demek ki, İzmitliyim ama Kartal’ım.
Çarşı maç boyunca çok iyi destekledi takımını. Sonra numarasını
yaptı Hüseyin Üzmez’i kendince “yererek” imajını da cilaladı. Herkes
çok eğlendi tabi, gazeteler falan bile sitayişle bahsetti. Sosyal
içerikli, duyarlı taraftar grubu rolünü çok iyi oynuyor Çarşı, ya da
yönetmenleri iyi. Ama cilayı biraz kazıdığınız öyle çok güzel
görüntüler çıkmıyor ortaya?
Kusura bakmayın ama maç 4-2 olduktan sonra oyunu pisletmeden
oynamış, onuruyla yenilmekte olan rakibi için “Körfez Kümeye” diye
tempo tutuyorsa bir grup, hiçbir popülist tezahürat onun imajını
toparlayamaz benim gözümde. Böyle bir merhametsizliğin değil futbol da,
hayatımızda bile yeri yok. Bu tezahürat Beşiktaşlı dostum Orkan’ı da
rahatsız etmiş olacak ki: “Onlar adına ben özür dilerim,” diyor.
Sonra Hüseyin Üzmezlere laf çakanların, Beşiktaş’ın İnönü’de maçı
olduğunda başta benim eşim, tüm bayanların maç çıkışı toplu taşıma
araçlarını kullanmaya korkmasına da Çarşı imzalı bir yazılı açıklama
getirmelerini bekliyorum.
Son olarak da şu tezahüratın psikolojisini açıklasınlar bana istiyorum.
Beşiktaşlı olunmaz doğulur
Beşiktaşlı olmayan o…. çocuğudur
Yazının orijinali.
Son bölüm gerçek kalitelerini çok güzel ortaya koyuyor. Çarşıya karşı bizim pan-tezahüratımız da benim favorilerim arasındadır. BJK'liler iyi bilir. Usta Barış Manço'nun Anlıyorsun değil mi? melodisi eşliğinde söylenir.
Hava ayaz mı ayaz, siyah şort üstü beyaz
Bursa'da da a...... s...... mi? beşiktaş
İlhan, Tümer, Tayfur'la, o g....... çarşınla
Bayrakları bırakıp kaçmadın mı beşiktaş?
2 yorum:
Maçta eski açıktaydım,Körfez kümeye haricinde negatif bir durum yoktu ,ama bu takımın taraftarıda sinirli bu aralar iki haftada 5 puan kaybedildi,maç başlıyor dakika 18 ligde galibiyeti olmayan Kocaeli 2-0 öne geçiyor ve sonra maç 5-2 ye uzuyor,bir rahatlama refleksi olarak görülmeli bence yoksa kimsenin Kocaeliyle bir sorunu yok.
Kümeye tezahüratına dikkat edildiyse bizim eski açıktaki amcalar ve numaralıdaki tezahürat bilgisi kıt taraftarlarımızdan gelmiştir.
açıkçası biz de kimseyle didişecek durumda değiliz..
dediğiniz gibi olmuş olabilir ama keşke hiç olmasaydı..
Yorum Gönder