Beşiktaş maçı yazısında bilinçli olarak penaltı pozisyonuna değinmedim çünkü bunlardan bahsetmenin ne kadar gereksiz olduğunu bu sezon bir kez daha anlamış oldum ve aldığım karar gereği ne hikmetse hiç kimsenin değiştirmeye gücünün yetmediği olayları yok saymanın en doğru karar olduğunu düşünüyordum.
Sadıgov'un vücuduna yapışık koluna çarpan topa Bülent Yıldırım'ın penaltı çalması bu sebeplerden dolayı ilginç de değil. Çok normal, çok beklendik bir karar, zaten dakika 75 olmuş.
Neyse derdim sadece Ege Görgün'ün hatırlatması ile 19 Ekim 2008 tarihinde ilk yarıdaki Fenerbahçe maçı sonrası yazdıklarımı tekrar hatırlatmak. Hep aynı hikaye, hep aynı isimler, hep aynı olaylar. Fenerbahçe-Arsenal maçı 3 farkla bitmişti, Milli Takım ile ilgili bölüm de an itibariyle cuk oturmuş durumda. Çok akıllı birisi olduğumu söyleyemem, medyumvari güçlerim de yok. Bu yazılanları isteyen kabul eder, isteyen etmez, etmeyenlere tek tavsiyem gözlüklerini çıkarıp bakmaları, başka da sözüm yok.
14 Takımlı Komedya; Eyyam, Gasp, Haksızlık, Hırsızlık, Hepsi Bir Arada!
Maçtan önce bütün hafta konuşulanlar aynıydı dolayısıyla beklenmedik bir son desem yalan olur. Evet bekliyorduk. Yılmaz Vural’ın deyimiyle “takdir hakları denilen lanet şey”in hep Fenerbahçe’den yana olmasını bekliyorduk ve beklediğimiz fazlasıyla oldu. Aslında bu da işin kılıfı, sonuçta hakem kişisi Bülent Yıldırım, Selçuk Dereli gibi “Genç hakemlere eyyam yapma kılavuzu” şeklinde bu işin kitabını yazabilecek yeteneğe sahip isimlerden biri olunca maçı katlettiklerine dair elde avuçta çok fazla matematiksel veri olmayabiliyor. Bu maça özel olarak elimizde veri de var aslında. Fener’in golünün 90+ kaçıncı dakikada geldiği belli değil, 90+5 olmadığı kesin ama bizi asıl isyan ettiren olay bu değil zaten, cehennemin dibine dakikası, bir takım adam gibi oynadıktan (oynatıldıktan, hakem tarafından oynamasına izin verildikten) sonra istersen 150 dakika oynat. Maçtan sonra birilerini arayıp “Abi 170 dakika oynattım, sizinkiler beceriksiz, valla ben de gol atardım ama çok dikkat çeker” diyebilirsin ama bari bir bırak bir müsaade et, bu takıma gönül vermiş binlerce insanın ahını alma, o stada girmek için çalışıp emeğiyle parasını kazanmış, o parayı gönül verdiği kulübünü izlemek için harcamış insanların emeklerini çalıp götürme, mikron seviyesinde Allah inancı olan herhangi bir insan bunu yapamaz zaten. Tamam hiçbir manevi değerin olmasın, küfür yemeye de alışkınsındır, bazen haklı bazen haksız olur, kendini kandırıp nasıl olsa bu da haksız dersin, bir kulağından girer diğerinden çıkar, hiçbir şey yapma, hiç kimseyi takma ama Allah aşkına gram Allah’tan kork! Orada çaldığın emek maçtan sonra formasını almak için Semih’e koşan Serdar Kulbilge’nin emeği değil ki. Futbolcular bugün var, yarın yok ama oraya yıllardır gelen taraftarlar var, bir maça girebilmek için para biriktirmek zorunda kalan insanlar var, bilet parası dışında para harcayacak durumu olmadığı için 90 dakika aç kalan insanlar var, hiçkimseye acımıyorsun bari onlara acı.
Oyuna mı konsantre oluyorsun bana mı anlamadım, sürekli bir uyarı halindeler. Biz kendimizle uğraşıyoruz, siz neden bizle uğraşıyorsunuz? Bu ülkede bir tane hakem yok. Tebrik ediyorum kendilerini, utansınlar! 10 sene oldu bir tanesi gidip Avrupa’da düzgün bir maç yönetemedi. İnsanlarda yürek yoksa böyle oluyor işte. Ben antrenörlük yapsam ne olur yapmasam ne olur. Yıllardır aynı şeyi konuşuyoruz, bu kadar basiretsizlik olmaz. Ne oldu kazandılar da, bir tarafı sevindiriyorsun, diğer taraf ne olursa olsun. Ne ala memleket!
Napıyorsun yani dünyayı mı kurtarıyorsun?"
0 yorum:
Yorum Gönder