16 Aralık 2010

Öz Yurdunda Garipsin, Öz Vatanında Parya!


Yoğun iş temposu içinde maçı izlemek için kahvehane aradığım yer Uzuntarla'ydı. Bilmeyenler için söyleyeyim; İzmit-Adapazarı arasında, içlerine doğru gidildikçe doğal güzellikler barındıran ama yol üstü olması dışında hiç de popüler olduğu söylenemeyecek bir beldemizdir.
Bu maç için iş kaderinin beni Adapazarı'na doğru sürüklemesi de tuhaf bir anı olarak kalacak aklımda ama yine de şükür, ya stada yakın bir yerlerde çalışmak zorunda kalsaydım? Aksilikler üst üste gelmeseydi maça da gidecektim tabii ki ama iş diye bir hayat gerçeğimiz var, bu satırları yazabilmek için de elektrik ve internet ücretini ödemek gerekiyor.
Konuyla bağlantılı ilk edeceğim kelam, lafa gelince futbola olan-olmayan ilgiden yakınan, sözüm ona futbolun yaygınlaşması ve stadların dolması için çaba sarf eden ama yaptıklarıyla aslında hiçbir şeyi bizim kadar bile umursamadığını anladığımız federasyona olacak. 2010 yılında ülke futbolu 5.şampiyonunu çıkarmışken hala daha diğer şehirlere ve alt liglere olan bu ilgisizlik nedendir?? Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum.
Bre gafiller! Bu ülkede ligi, statüsü, dini, imanı olmayan, takımların içinde bulundukları durum ne olursa olsun hatta herhangi bir iddiaları olsun ya da olmasın hayati derecede önem taşıyan maçlar vardır!
Karşıyaka-Göztepe gibi, Adanaspor-Adanademirspor gibi, Kocaelispor-Sakaryaspor gibi.
Hiç mi umursamazsınız? Hiç mi kulağınıza çalınmaz? Bu maçı hafta içi, hem de bir de gündüz oynatmak nasıl bir zekanın ürünüdür? Ya da bu nasıl bir aymazlık, nasıl bir umursamazlıktır?
Ama bizde de suç yok değil, insan bazen iğneyi kendisine batırıp çuvaldızı ikram etmeli. Evet haksız olduğumuz bir yanımız var.
Çarşamba günü, yaklaşık 5 derece soğukluğunda ve 13:30'da oynanan bir Spor Toto 2.Lig Kırmızı Grup maçına 13.000 kişi giderse, adamlar da seni önemsemez.
Üstelik takımının başkanı, yönetimi yok iken, üstelik futbolcuların aylardır para almadan oynuyor iken, takımın yaş ortalaması birkaç futbolcu hariç 20 iken, 6 puanın silinmişken, Vali'den başka takımın yüzüne bakan bir şehir büyüğü yokken, o da olmasa takımın deplasmana bile gidemeyecekken, kulüp personeli açken ve hatta Allah rahmet eylesin ikisi intihar etmişken, kulübe gelen haciz memurlarını taraftar temsilcileri ikna ediyorken, milyonlarca lira borcun Azrail gibi tepende beklerken...ken..ken...ken...
Yazarken yorulduğum bunca olumsuzluğa rağmen üzerinden ölü toprağını atan futbol aşığı bir kent var. Burada, Türkiye'nin para merkezinde! Deyimi doğru bir şekilde kullanmış olmayacağım ama "Tok evin aç kedisi" diye asıl buna derler. Şehri yöneten kişiler şehrin gerçeklerine nasıl bu kadar uzak olabilirler? İşte bu da bir Türkiye gerçeğidir. Gelişmiş hiç bir ülkede böyle bir manzara ile karşılaşamazsınız. Ya Kuzey Kore'de olur ya da Pakistan'da, Sudan'da, Bangladeş'te ya da Türkiye'nin merkezine 45 dk uzaklıkta, burada!
Maçtan bahsetmek bile istemiyorum aslında ama iki kelam edeyim, adet yerini bulsun. İlk yarı daha dengeli bir maç olmuş olsa da yine biz daha iyiydik, ikinci yarı ise özellikle 54:54'de attığımız ilk golün ardından kontrol tamamen bizdeydi, kontraları değerlendirebilsek 5-6 bile olurdu. Aradaki en belirgin fark reklamsız yeşil formalıların yüreği vardı, ruhu vardı!
Maçtan sonra yaşananlar ise Brave Heart'ın finalinden bile daha etkileyiciydi. Zaten kahraman olan ama bonus olarak da maçın kahramanı olan Kaptan Serdar'ın eline mikrofonu alıp, ilk defa bu kadar dolu gördüğümüz protokol tribününe ithafen yaptığı "Bu takıma sahip çıkın!" konuşması, Bilal'in elinde bayrakla sahayı turlaması, santraya dikilen "Efsaneler Ölmez!" bayrağı ve kendinden geçmiş 13.000 Körfez sevdalısı futbolun ne menem birşey olduğu konusunda tekrar filozof etti bizleri. Tabii ben tüm bunları üstünden bir süre geçtikten sonra yazabiliyorum, o sırada "Zafer Sarhoşluğu" deyiminin canlı örneği olmakla meşguldüm.
Körfez bu kez üst liglerdeki başarılarıyla değil, takımına sahip çıkmasıyla, karşılıksız sevgi besleyen taraftarıyla, hoca-futbolcu-taraftar bütünlüğüyle tarih yazıyor.
Pek muhterem kent büyükleri! Şimdilik bizi izlememeye devam edin. Nasıl olsa eninde sonunda mecbur kalacaksınız!



Başlıkla ilintili;
Necip Fazıl'ın Sakarya Türküsü şiirinin bir yanıyla bizi anlatıyor olması ayrı bir ironidir. Kuşkusuz şiir çok daha ulvi anlamlar taşıyor, çok daha ciddi bir ifadesi var ama iki satır alıntıyı alt alta yazınca günümüz Sakarya'sına da uydurabiliriz.
Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya,
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!


0 yorum:

Related Posts with Thumbnails