02 Eylül 2008

Hem Bulgarım hem giderim


Yıldız futbolcu ağlamaları serisine Ronaldo ile başlamıştık. Şımarık herif tutturdu Real'e gideceğim, annem bile istiyor diye. Ferguson yılların kurtu satar mı hiç? Bizde öyle bir efsane söz vardır ya, "bizde oynamak istemeyen adamı biz hiç istemeyiz"  söz konusu Ronaldo ayarında bir adam olunca Manu bile kuramıyor tabii ki bu cümleyi. Ardından Berbatov akabinde Robinho'yu duyduk. Hele Robinho. Madrid'de kalsaydı ekmeğini, sütünü de kapıcısına aldırmak zorunda kalacaktı, öyle nefret ettirdi kendisinden. Hayali Chelsea idi tabii ki, kalp kalbe karşıdır Chelsea de çok istiyordu, forması da hazırdı, resmi sitelerinde satışa bile sundular transferden önce ama bu işler salt istekle olmuyor mutlaka, transferin son günü herkes kaderine boyun eğdi, kısmet değilmiş. Madem Chelsea'ye vermediniz biz müdahil olalım dedi Manchester City'nin yeni sahibi "Abu Dhabi United Group for Investment and Development". Hatta son gün birkaç tane bomba patlatalım namımız yürüsün dediler Football Manager'de bütçe hilesi yapmış çocuk edasıyla. Heryerden biz sizi ararız yanıtı aldılar biri hariç. Real 42 Milyon €'luk teklife hayır demedi. Çok paraları var ama o kadar da değil. Ya benim olursun ya kara toprağın da diyebilirlerdi ama mantık ekseninde yönetilen bir kulüp aynı zamanda Arap sermayesinin bonkörlüğünün meyvelerini ilk yiyen kulüp olmalarını sağladı. Robinho artık yıllık 6 milyon € karşılığında Manchester City'li, Manchester'a kapağı atalım da gerisi gelir diye düşünmüş olabilir ama kontrat da 5 yıllık, orada yaşlanacak artık kaçarı yok.


1994 ABD Dünya Kupası'nda hatırlarım gördüğüm en iyi Bulgar takımını. Stoichkov'lu, Iankov'lu, Lechkov'lu , Balakov'lu, Kostadinov'lu kadro Romanya ile birlikte turnuvanın en dikkat çekici takımlarıydı, Baggio sağolsun finalde kaçırdığı penaltı ile (ki kariyeri boyunca auta atarak kaçırdığı ilk penaltıdır) diğer herşeyi gölgede bırakmış, aklımızda turnuvanın resmi olarak kendisinin şaşkın bakışları kalmıştır. O günlerde Barça forması giyen Stoichkov'dan beri bir Bulgar oyuncu böylesine büyük bir kulübe imza atmamıştı. Tabi perşembenin geleceği çarşambadan belli gibiydi. Tottenham böyle bir oyuncuyu kaybetmek istemiyor olsa da Uğur Meleke'nin deyimiyle artık oyuncu kulübün üstüne çıkmıştı. Transfer döneminin bitmesine saatler kala Manu öldürücü vuruşu yaptı. Leverkusen'de hazırlanıp pişmek üzere Tottenham'ın yolunu tutan Berbatov artık Dünya'nın en gözde Bulgar oyuncusu konumunda. Manu'daki rotasyonda kimleri tehdit edecek bilinmez ama Zenit karşısında izlediğimiz takımdan Van der Sar dahil herkesi kesebilir.


Tottenham'da kenarda birikmiş param var ne yapsam derken Manchester City'den Hırvat Corluka ve yine uzun süredir konuşulup bir türlü nihayete erdirilemeyen Pavlyuchenko transferlerini gerçekleştirdi. Pavlyuchenko'nun, Berbatov'un yerini hem oyun karakteri hem de kalite olarak doldurması zor olsa da güçlü fiziği ile iş yapacak bir oyuncu olduğu kesin, en azından Middlesbrough'nun Alves transferinden daha verimli olacağı kesin.
"Kocaelispor Brahim Hemdani'nin peşinde" haberlerinden sonra müdahil olduğum Rangers forumlarında forvetleri Cousin ile Galatasaray'ın da ilgilendiği yönünde haberler okumuştum, Türkiye'de herhangi bir yansıması olmadı bu haberin nitekim 31 yaşındaki Gabon'lu oyuncu Hull City ile anlaşarak EPL yolunu tutmuş. Hafta sonu Celtic maçında attığı golden sonra Rangers'lılar tarafından kahraman ilan edilen oyunculardan biriydi.
Son olarak aklımda acaba hangi takıma gider düşüncesi olan bir isim Ljungberg ile bitireyim. West Ham ile sözleşmesini bedelsiz bitirdiğinden beri uzunca bir zamandır boştaydı. En son Monaco'dan bir teklif almış ama yanlarım ağrıyor diyerek kabul etmemiş. Ocak ayına kadar yatışta olacak sanırım tabi kıtasını değiştirmezse.

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails