Süper ligde 3.haftayı da geride bıraktık. Körfezliler olarak endişeli günler yaşıyoruz. Beş yıl sabredip zorla çıkabildiğimiz ligde son sıraya demirlemiş durumdayız ve teknik direktör konusunda bir belirsizliğe doğru gidiyoruz. Yönetimin konuya en kısa sürede açıklık getirmesi en büyük dileğimiz ama yönetimden herhangi birini gören cennetlik. Kupa alındığında ya da bir transfer yapıldığında en ön sırada gördüğümüz Belediye Başkanımız Karaosmanoğlu da sırra kadem basmış durumda, muhtemelen üst üste iki-üç maç kazanmadan da kendisinden Kocaelispor ile ilgili bir açıklama duymayacağız.
Ligdeki diğer maçlarda her yıl olduğu gibi hakemler maçların önüne geçmeye başladılar. Mağrur edasını tribünlerle paylaşan Ömer Çatkıç maç bittikten sonra ikinci sarı karttan kırmızı kart gördü ve cezalı duruma düştü. Aynı maçta Yalçın’ın da kırmızı kart görmesi ile Antalyaspor önümüzdeki hafta iki oyuncusundan mahrum kalmış durumda. Güzel ülkemizde hala gol yememek küfür yemek için yeterli bir sebep, hangisini yiyeceği oyuncuların kendi tasarrufuna kalmış.
Hacettepe geçen yıl da Fenerbahçe’ye kolay teslim olmamıştı dolayısıyla müthiş mücadelelerini görmezden gelip mağlubiyeti sadece zemine bağlamak tipik bir Fener yazarlığı örneği, başka bir şey değil. İşin üzücü tarafı buna benzer açıklamaların Hacettepe’li oyunculardan da gelmiş olması. Eski Fenerbahçe’li Recep zeminin kendilerine yardımcı olduğunu ilk golde Volkan’ın “şanssız” bir şekilde ayağının kaydığını ve bu şekilde golü bulduklarını söylüyor. Başka birisi Fenerbahçe gibi büyük bir takımı yendikleri için çok mutlu olduklarını söyleyip, Şampiyonlar Ligi’nde başarılar diliyor ve ekliyor “Allahım inşallah yenerler”. Hacettepeli oyuncular taraftar sayısı az bir kulüpte oynadıkları için çok mutlu olmalılar çünkü üç İstanbul takımı ile ilgili konularda çok hassas olan bizler için bu açıklamalar kabul edilebilir cinsten değil. Bir başkası çıkıp maçı kazandıkları için özür dileyecek diye bekledim ama o kadarını da gururlarına yediremezler zannediyorum. Volkan ise ne kadar dengesiz bir oyuncu olduğunu kanıtlamaya devam ediyor. Aslında bu olayı Volkan’ın Fenerbahçe’de oynama alışkanlığına da bağlayabiliriz. Bu tip takımlardaki oyuncular hakemlerle istedikleri gibi konuşurlar ama oyundan atacak cesaretteki hakem sayımız maalesef çok az. Arada bir Kamil Abitoğlu gibi hakemler çıkıp atarsa da şaşkına dönerler. Kamil Abitoğlu da sütten çıkmış ak kaşık değil mutlaka. Oyun kurallarına sadık bir hakemin R.Carlos’u da direk ihraç etmesi gerekirdi ama mümkün değil tabii ki, malum burası Türkiye.
Haftanın en büyük hayal kırıklığı ise Fıray Aydınus oldu. Süper Lige çıkış maçımız olan Altay-Kocaelispor maçında kendisini dikkatle izleme fırsatım olmuştu. Kritik bir maçtı. Sakarya ve Antalya’dan gelecek skorlar ile birlikte Süper Lig’e direk çıkacak takımlar belli olacaktı. Aydınus o maçı neredeyse kusursuz yönetti hatta oyuncular ile kurduğu diyaloglara hayran kalmıştım. Üzerine doğru hışımla gelen oyuncuları gülümseyerek karşılıyor, onun tavrını gören oyuncular da anında sakinleşiyorlardı. Uzun yıllardır bu kadar pozitif bir hakem görmediğimi düşünüyordum ama dün akşam ki maçta gördük ki bir değerimizi daha kaybetmek üzereyiz. İBB-Ankaraspor maçı taraftarsız, tatsız, tuzsuz, en kibar deyimle fuzuli iki takımın mücadelesiydi. Zaten Ankaraspor’un Ankaragücü ile birleşeceği ve takımın İzmir’de bir takıma peşkeş çekileceği haberlerinin ardından Ankaraspor’lu oyuncuların nasıl bir motivasyon ile futbol oynadıklarını anlamak mümkün değil. Düşseler de çıksalar da değişen bir şey olmayacak. Hallerini takımı düşmeyi garantilemiş, kendisini pazarlama gayreti içindeki futbolculara benzetiyorum. Bu maçın 48.dakikası Fırat Aydınus için utanç dakikasıydı. İBB savunması ile Hasagiç arasındaki anlaşmazlığa Ankaraspor’dan Mehmet gol atarak çözüm getirecekti ama Hasagiç’in çektiği el ense ona engel oldu. Üstelik Hasagiç arkada kalmıştı yani kale boştu, direk kırmızı kart gerektiren bir pozisyondu. Aydınus penaltı ve kırmızı kartın ağır olacağını düşünmüş olacak ki ikisini de veremedi. Ben bu maçı berabere bitireyim de ne şiş yansın ne kebap düşüncesindeymiş gibi görünen Aydınus aynı pozisyonun geri dönüşünde İBB’nin golü bulmasıyla vicdan muhasebesine başladı. Skor 1-0 olmuştu, bu skorun birinci sorumlusu da kendisiydi, bir şekilde dengelemeliydi çünkü adalet inancı olan vicdanı beynini yemeye başlamıştı. 67.dakikada yine Hasagiç ceza sahasında Özer’i düşürdü. Aydınus düşünmeden penaltıyı verdi ve Hasagiç’in asabi tavırlarını da direk kırmızı kartla cezalandırdı. 19 dakika geç de olsa adaleti sağlamış olmanın huzurunu yaşıyordu. Maçın son dakikasında Aydınus adaleti ile futbol adaleti bir kez daha ikilemde kaldı ve Murat’ın attığı gol ile Ankaraspor maçı 2-1 kazandı. Maç sonunda İBB üç puanı, Fırat Aydınus da güvenilirliğini Olimpiyat Stadı’nda bırakmış oldu.
Hakemin maçın önüne geçtiği bir başka karşılaşma da Gaziantep’te oynandı. Cüneyt Çakır’ın yönettiği maçta gol sayıları ile birlikte kart sayıları da berabere sonuçlandı. Tabii bu maçtaki dört kırmızı kart için de hakemin haksız olduğunu söylemek zor. 14.dakikada gol perdesini açan Mehmet Yozgatlı 87.dakikada da kırmızı kart perdesini açtı. İlk sarı kartını gördüğü aut-korner tartışması olan bir pozisyonda yan hakem ile duygusal dakikalar yaşadılar, bir an öpüşecekler zannettim. Cüneyt Çakır bu asabi tavırları kartsız bırakmadı. İkinci pozisyonda ise aslında faulun yapıldığı isim Yozgatlı’ydı, hakem de faulu verdi. Özet görüntülerden tam anlamıyla seçilememekle birlikte, Cüneyt Çakır Yozgatlı’nın kart işareti yaptığını belirtti ve kendisine ikinci sarı kartı göstererek oyundan attı. Bu sezon bu “Kart yok mu hoca?” hareketinin “Var ama sana var” şeklinde cezalandırılacağını biliyoruz ama Çakır’ın önümüzdeki maçlarda da aynı hassasiyeti gösterip göstermeyeceğine dikkat etmek gerek. Yozgatlı’nın sahalarımızda görmeye pek alışkın olmadığımız şekilde, Şansal Büyüka deyimiyle “Hocam bu kartsa her maç 7’şer kişi biter” kategorisine giren ihracının mide bulandıran küçük bir ayrıntısı daha var, o da Gaziantepspor’un önümüzdeki hafta Beşiktaş ile karşılaşacak olması ama adım gibi eminim geçtiğimiz 100 yılda olduğu gibi hiç ilgisi yoktur, tamamen bir rastlantıdır. Yoksa üç haftada yedi puanı bulan, bu yıl çok canlar yakacak gibi görünen Antep’in başını ilk haftalardan ezmeyi planladıklarını zannetmem nitekim bu yıl ezilecek baş sayısı hiç olmadığı kadar fazla olacak gibi görünüyor. Diğer kartlar ise yerindeydi. İbrahim Ege ile Deuimi’nin pozisyonundaki “Hangimiz daha kasap?” yarışmasında iki oyuncu birinciliği paylaştılar ve ikisi de oyundan atıldı. 90.dakikada Ankaragücü’nün ikinci golünü atan Chaabani (Şabani) ise yılın en ismi ile musemma oyuncusu olmaya aday. Sarı kartı olan Chaabani golü atmış olmanın sarhoşluğu ile formasını çıkardı ve ikinci sarı kartını görerek ihraç edilenler kulübüne katıldı. Aslında forvet oyuncularının ve sarı kartı olan oyuncuların formalarının şortlarına dikilmesi ve maç sonuna kadar dikili kalması lazım. Nasıl bir kendini kaybetmek ise formalarını çıkarmaları halinde oyundan atılacak olmaları bile umurlarında olmayabiliyor ya da Chaabani’ye has bir özellik olabilir, kariyeri ile ilgili pek bilgi sahibi değilim açıkçası.
2 yorum:
bu ömer çatkıç ve atılma konusunda kendi günlüğümde de bir hışımla yazdım. neymiş, ömer zaman çalmış da ellerini birleştirip tribünlere doğru mağrur bir duruş sergilemiş! ömer'in mangal yüreğinin yarısı sami yen'deki bükreş maçında aykut'ta olsaydı gassaray şimdi şampiyonlar ligi'ndeydi. 4 ezik takımın evlerinde anadolu takımlarında oynadıkları maçlarda kalelerini açmak gibi bir zorunluluklarlı YOK. olmadı, olmayacak. bu hanedanlık ilelebet sürmeyecek! bükreş'ten ve lincoln'den yedikleri kazığı ömer'den çıkarmaya çalışıyorlar. el insaf!
hepimizin gönlü adaletin hakim olmasından yana ama görüyoruz işte her sezon aynı olaylar, aynı saçmalıklar aynı düzenbazlık, artık yazasım da yok aslında birşey ama senin gibi bir "hışım" geliveriyor..adil günleri görmeye ömrümüz yetecek mi bakalım..
Yorum Gönder