Türk blog camiası anormal bir aktivite zenginliği içinde büyümeye devam ediyor. Özellikle Aceto'nun da müdahil olduğu Futbol Blog programı ile birlikte futbol içerikli blog sayısının tahmin ettiğimizin çok üzerinde olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz bu kadar çok blog içinde iyi örnekler olduğu gibi kötü örnekler de var. Futbol üzerine yoğunlaşan blog sayısı anormal çok olunca aynı konunun hemen hemen aynı şekilde onlarca blogda birden yer alması, içerik hırsızlığı, üstüne birşey koymadan sadece çeviri yapılıp aktarılan yazılar gibi sorunlarla da sık sık karşılaşıyoruz. Kısmen bizim için de geçerli olan bu sorunların (hırsızlık bölümü değil tabii ki :)) herhangi bir denetim olmayan, denetim olması mümkün olmayan hatta denetim olmaması daha hayırlı olan blog aleminde bir çözüme ulaşması pek tabii mümkün değil. Burada tek belirleyici olan okuyucuların tercihleri. Hepimiz kullandığı dili, anlatımını, değindiği konuları beğendiğimiz blogları takip ve takdir ediyoruz. Durumun aslında kendi içinde ilginç hastalıklı bir hali de var. Bugün futbol yazılan blogların %90'ı Aceto'yu okuyarak bu aleme girmiş bulunuyor, ben de onlardan biriyim. Aceto'nun yanı sıra hem anlaşılır bir dil kullanan hem de ilgi çekici konulara değinen bir dolu futbol blogu daha var. Blog okuma alışkanlığı edinen birisi yavaş yavaş bu blogları da keşfediyor ve bir zaman okuyucu olarak devam ediyor ama okudukça da insan beyni rahat durmuyor. Böyle yazılmış ama şu unutulmuş, şöyle yazılsaydı daha iyi olurdu, şu konuya neden kimse değinmiyor gibi düşünceler ile ilk olarak yorumcu aşamasına geçiş yapılıyor. Başlarda benim düşüncem de bu kardeşim tadında yazılan yorumlar zamanla uzun uzun açıklamalar yapılan giriş, gelişme, sonuç bölümlerine ayrılmış Siyaset Meydanı havasında yorumlara dönüşüyor hatta bu da kesmiyor, ikili tartışmalar ve desteklediği takımı koruma, rakip takımı yerme aşamalarına geçiliyor ve sonunda beklenen gerçekleşiyor. Tırtıl evresinde başlayan gelişimin sonucunda kelebek kozasını yırtıyor ve uçmaya başlıyor. Artık bloggerdan birkaç adımda kolayca oluşturulabilen bloglardan bir tanesi daha blogosferdeki yerini alıyor. Tasarım beğeniliyor, kesmiyor defalarca değiştiriliyor ve nihayet birinde karar kılınıyor. Isınma amaçlı birkaç post atılıyor, sayaç her gün düzenli olarak kontrol ediliyor, giren var mı yok mu haliyle insan merak ediyor ve yeni bir evre, komşu blogdan ilk yorum geliyor. İlk yorumun gelmesiyle alınan teşvik ile daha iyi yazılar yazmak için araştırmalar yapılıyor ve yazma süreci belirli bir ivme ile gelişmeye devam ediyor. Bir yandan diğer bloglar da takip edilmeye devam ediliyor ve bir nevi körler sağırlar birbirini ağırlar durumu oluşuyor. Yani blog okumaya başlayan herkes günün birinde yazar oluyor ve yazar-okuyucu sayısı hızla artarken, salt okuyucu sayısı en iyi ihtimalle daha düşük bir ivme ile artıyor ya da hiç artmıyor.
Hayatı benim gibi bir dolu çalkantı içermeyen kimseler de blog yazma hobilerine mutlu mesut devam ediyorlar, ta ki araya askerlik, evlilik gibi blog baltalama süreçleri girinceye kadar. Askerde zaten hem imkansızlık hem zamansızlıktan dolayı ister istemez bir sekte vuruluyor bloglara. Postlar ya "Şafak 167 başka yok" kıvamına geliyor ya da "Bir oyuncu almıştı Fener zamanında adını hatırlayamadım şimdi Google'a bakacak zamanda yok ama iyi adamdı vesselam, esmer, kavruk birşeydi" şeklinde tezahür ediyor. Evlilik olayı biraz daha komplike tabii ki. Hele sevgili iken konu açılmamış ise evliliğin ilk günlerinde iş-güç derken kısıtlı zaman ayırılabilen eşin "Ne yazıyorsun sen gene öyle, çocuk gibisin cık cık cık" sitemleri gereksiz tartışmaları önlemek adına yanıtsız kalıyor. Sanki evliymiş de yaşamış gibi yazmış bulundum ama öyle değil sadece başkalarının tecrübelerini paylaşma tekniğini kullandım, nasıl bir teknikse artık.
Ülkemizdeki kısır takım tutma kültürü de blogların aynı renk tonlarında yazılıyor olmasının bir başka nedeni. Herkes şehrinin takımını tutmalı tartışmasına tekrar girmeyeceğim malumunuz sonuçta herhangi bir değişiklik olmayacağı için havanda su dövmenin bir anlamı yok, kimseye niye bu takımı tutuyorsun diyecek halimiz de yok. Aslında var ama..yok. Neyse sonuçta bu da ülkemizin bir gerçeği. Bu durumun getirisi olarak da blogların %90'ı Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe yazıyor. Fenerbahçe-Beşiktaş derbisini yorumlamayan kaç tane blog var gerçekten merak ediyorum. Blogu yazan kişilerin destekledikleri takım hakkında yazmamak gibi bir şansları da yok mutlaka ama hal böyle olunca sıradanlığı kırmak da çok sağlam bir kalem (daha doğrusu klavye) gerektiriyor, bu işi gönül işi belleyip amatör olarak sürdüren çoğumuz için de Ahmet Altan olup futbol yazmak kolay bir iş değil.
Yurt dışında da her dilde yüzbinlerce blog var mutlaka. Bu bloglar arasında da çok kaliteli örnekler olduğu gibi sadece asparagas transfer haberleri verenler, üç postta bir What A Girl resimleri yayınlayanlar ya da sadece resim ve video paylaşımı yapanlar gibi kötü örnekler mevcut. Hem yerli hem yabancı bloglar arasında farklılığını en açık ve en net şekilde ortaya koyanlar ya yazdıkları dilin dışında bir ülkede yaşayanlar (FlyingDutchman, Borges gibi) ya da direk futbol aleminden blog alemine geçiş yapanlar oluyor. İkinci sınıfın Türkiye'de henüz bir temsilcisi yok ya da ben duymadım. Yazma alışkanlığı ya da yeteneği olmayan Türk futbolcularımızın yazma kültürleri sadece arada bir web siteleri marifetiyle yardımcılarına yaptırdıkları "Benim MSN'im bile yok, o kelamları ben etmedim" açıklamaları ile sınırlı kalıyor.
Bu sınıfa Brezilya'dan dahil olan en yeni isim ise efsane oyuncu Romario.
Romario, "Teknik direktörlük kariyeri bana göre değil, blogger kariyerini tercih ederim. Erken kalkmayı hiçbir zaman sevmedim. Her zaman antrenmana en son katılan ben olurdum. Benim teknik direktör olup antrenmana ilk çıkan kişi olduğumu bir düşünün (Maradona'yı görmek isterim). Ben her zaman keyif aldığım şeyleri aradım ve şimdi de yazmaktan keyif alıyorum." demiş.
İlgilenenler için ilginç bir alternatif olabilir.
2 yorum:
"ya da direk futbol aleminden blog alemine geçiş yapanlar oluyor. İkinci sınıfın Türkiye'de henüz bir temsilcisi yok ya da ben duymadım."
http://pennearabiata.blogspot.com
başarılı spikerlerimizden ali okancı'nın blogudur.
teşekkürler selaminko..
ben profesyonel futbol oynayan kimseler blog yazıp bildiklerini, gördüklerini paylaşmıyor demek istemiştim ama tabii ki ali okancının blogu da kayda değer..
buna benzer olarak pek tabii acetoyu, alper öcalın lambujasını (lambuja.blogspot.com), onur erdemin blogu (ooerdem.blogspot.com) ve ege görgünün sitesi berezilya.com u sayabiliriz..
başka spor yazarları da olabilir şimdilik aklıma bunlar geldi..
Yorum Gönder