Yanıtı olmayan ya da yanıtlanması abesle iştigal olacak sorular vardır ama siyasetçiler, sanatçılar, sporcular gibi göz önünde olan insanlar kendilerini her halta yanıt vermek zorunda hissederler. Kendilerince haklılar mutlaka, sonuçta yaptıkları her hareket söyledikleri her söz bazılarının hoşuna gittiği gibi bazılarını da rahatsız eder.
Bunun son örneği, Beckham'a sorulan "Neden Milan'ı tercih ettiniz?" sorusu. Sorunun kabul edilebilir tek yanı, içerdiği "2,5 ayda kuş mu konduracaksın?" alt mesajı olabilir. 33 yaşında popülaritesini yıllar önce futbolundan alıp karizmasına aktarmış bir adam. Henüz futbol hayatı bitmemiş iken adı geçen bir sinema filmi bile yapıldı. Futbola daha yakın olduğu dönemlerde Yunanistan'a son dakikada attığı gol ile İngiltere'nin 2002 Dünya Kupası'na direk katılmasını sağlayışı hala hafızalarımızda. Manu'da iken futbol adına en güzel günlerini yaşadı. Real'de de fena sayılmazdı aslında, bir şampiyonluk da orada gördü ve sonbahar zamanı yaklaştığında -belki eşi muhterem Victoria hanımefendinin de baskısıyla- sanatçı dostlarına daha yakın olmak istedi ve ABD futbolu için rekor bir ücret karşılığında LA Galaxy'ye gitti. Orada ne yaptı ne yapmadı bilmiyorum, umrumda da değil. Tekrar "futbol" gündemimize gelmesi de eski kıtaya dönüş yapması ile gerçekleşti ve hayati soru soruldu; "Sayın Beckham, neden Milan?"
Sorunun yanıtı gayet basit. Beckham'ın Galaxy formasıyla Milli Takım'a çağırılmışlığı olsa da İngiltere'nin geçtiğimiz yıl yaşadığı Hırvatistan faciasının ardından yeni bir faciaya sabrı yok. Capello da bunun farkında ve adımlarını çok dikkatli atıyor. Yaş tahtaya basmamak için de en formda isimleri kadroya çağırıyor ve kadro istikrarı sağlama gayretinde. Bunların üstüne sağ tarafta Walcott gibi bir hız dengesizi olunca Beckham'ın kadroya girme şansı iyice azalıyor. Olaya Beckham tarafından bakınca, Milli Takım olayına bu kadar önem veriyor olmasının nedeni Bobby Moore'un 108 maçlık rekorunu geçmek istiyor olması. 107'yi buldu, 2 kaldı. Bu durumun herkes farkında ama dedik ya bir açıklama yapmak mecburiyetinde ve söylediği herşey alabildiğine politik, alabildiğine riyakar, alabildiğine çelişkili.
"Üst düzey futbol oynamayı özlediğimi her zaman söylüyorum...."
"ABD'de üst düzey futbol yok demiyorum, bu mutlaka olacak ama zaman alacak. 5 aylık sezon arası çok fazla, bana göre değil"
"Capello'nun nasıl çalıştığını biliyorum. Yeterince iyiyseniz ve yeterince sıkı çalışıyorsanız takıma girersiniz. Nerede oynuyor olduğunuzun bir önemi olmaz."
Öte yandan; "Burada çok iyi oyuncular yedekte bekleyebiliyor. Ben de ilk günden onbirde başlamayı beklemiyorum. Antrenmanlarda çok sıkı çalışacağım. Fiziksel olarak düzelmeye ihtiyacım var. Oynayacak duruma geldiğimde umuyorum zaman alırım ve takıma yardımcı olurum."
Topu topu 2,5 ayda ne kadar düzelir, ne seviyeye gelir? Bilinmez. Capello'nun açıklaması da gayet net.
"Beckham'ın rekoru beni ilgilendirmiyor. Ben maçı kazanmak için kadro kurarım, rekor için değil."
Olaya üçüncü müdahili Milan cephesinden bakarsak orada da politik bir düşünce söz konusu. Milan'ın hali hazırda eksik olarak nitelendirebileceğimiz tek adamı Gattuso. Bir ön libero transferi olsa anlam verebiliriz ama zaten bu kiralamanın saha içi ile pek ilgisi yok. Amaç, kötü giden takımda biraz dikkat dağıtmak biraz biz daha bitmedik mesajı vermek ve Galliani ile Berlusconi'nin çok sevdiği hareket tarzıyla sansasyon yaratmak. Beckham'ı aldık, naber?
2,5 aylık kiralama saçmalığının hiçbir anlam ifade etmeyeceğinin de farkındalar pek tabii ama kurt adam Galliani ona da bir kulp bulmuş; "Umarım Beckham unutulmaz bir iz bırakır. Gelecek yıl için tekrar bir sözleşme önerebiliriz, belki de daha uzun bir süreliğine!"
Bu karikatür de yanıtsız sorular soranlara gelsin.
3 yorum:
http://durmuscetinakman.blogspot.com/2008/12/no-32.html
ben de burada yorumladım beckham ve hayatını, göz atarsan sevinirim.
senden farklı olarak capello'nun ona bir "real günleri" kıyağı çekeceğini düşünüyorum.
selamlar çetin,
haklı olabilirsin ben sadece capello'nun açıklamasını yazdım zaten..eğer ikisi arasındaki ilişkileri iyiyse ya da bir kamuoyu baskısı olursa elbette bir kıyak yapabilir..
ayrıca benim değinmediğim yerleri de belirtmişsin, iki yazı birbirini tamamlar nitelikte olmuş, eline sağlık..
bu arada 2 ay öncesine kadar ben de izmirdeydim ve küçükparkta bira içmeyi ne kadar özledim anlatamam :)
benim de bu yıl okulum bitiyor. İzmir'den artık ayrılma vakti geliyor. Ailem burada oturduğu için belki şanslı sayılabilirim. Ama buralardan gittiğimde benim de özleyeceklerimin başına o keyif gelir elbet.
beckham da özlüyordur belki .)
Yorum Gönder