Scolari'nin kovulması ve Aragones'in F.Bahçe'deki kötü gidişi Milli Takım hocasından kulüp hocası olmaz düşüncesini bir kez daha ön plana çıkardı. Haklılık payı yok değil çünkü tarihte çok sayıda örneği mevcut. Bu örneklerden kanımca en dikkat çekici olanı Maradona'lı Arjantin ile 1986 yılında Dünya Kupası'nı kazanan, İtalya 90'da da final oynatan Carlos Bilardo.
Arjantin'in teknik direktörü olduğu dönemde çok başarılı olan, ya da öyle görünen Carlos Bilardo aynı başarıyı başka bir takımda yaşayamadı. 1986 yılında Maradona'nın başını çektiği kadroda Valdano, Burruchaga, Passarella gibi efsane isimler yer alıyordu. Bu kadro ile başarılı günler geçiren Bilardo Arjantin Milli Takımı'ndan ayrılmasının ardından 1992-1993 sezonunda Sevilla'yı çalıştırdı ama Maradona'yı da beraberinde götürmüş olmasına rağmen işler yolunda gitmedi. 3 yıl aranın ardından 1996 yılında yine bir sezon süren Boca macerası, ardından yine bir 3 yıl ara ve 1999-2000 sezonunda Kaddafi'yi kanka belleyip Libya Milli Takımı çalıştırıcılığı ile sürekli geri giden kariyerine yeni bir halka daha ekledi. Son olarak 2003-2004 sezonunda Estudiantes'i çalıştırmayı denedi ama sonuç yine hüsran oldu. 1990 sonrası teknik direktörlüğü bahtsız bedevi moduna giren Bilardo daha fazla kasmadı ve 2004 yılından beri herhangi bir takım çalıştırmıyor. Şu anda ise eski kader arkadaşı Maradona'nın yanında Arjantin Milli Takımı Genel Menejerliği görevini üstleniyor. Boynuz kulağı geçti tabii ki, patron rolleri değişti ama görünüşe göre herkes hayatından memnun. Maradona'nın Bilardo'dan her zaman övgüyle söz ettiğinin de altını çizelim.
Bu tartışmaya yeni bir boyut kazandıracak en güncel isim ise Chelsea ile anlaşan Guus Hiddink. Daha önec Avustralya Milli Takımı ile PSV Eindhoven'ı aynı anda çalıştırdığı için bu çalışma tipine alışkın olduğunu söyleyen Hiddink'in ne durumda olduğunu zaman içinde daha iyi anlayacağız. Milli Takım çalıştırmanın bütün inceliklerini kavramış ve hangi takımı çalıştırıyor olursa olsun potansiyelinin üstüne çıkarmayı başarmış bir hoca ama Chelsea gibi bütün dünyanın gözü önünde yaşayan bir kulüpte işler zannettiğinden biraz daha karmaşık olabilir.
Hiddink yaptığı açıklamada "Eğer Chelsea değil başka bir kulüp teklifte bulunsaydı yanıtım hayır olurdu ama Chelsea farklı çünkü Abramoviç ile aramızda iyi bir bağ var. Bu yüzden Chelsea'ye içinde bulunduğu durumdan kurtulması için yardımcı olmak istiyorum" demişti. Bu açıklamaları okuyunca vay be insanlık ölmemiş, helal olsun, ne yiğitler var gibi yorumlar yapabilirdik şayet Hiddink'in Rus Milli Takımı Teknik Direktörlüğü maaşını Abramoviç'ten aldığını ve Chelsea ile yaptığı anlaşmada 4 ay için 2,5 Milyon Pound alacağını bilmiyor olsaydık.
Hiddink'in Chelsea'de geçireceği dönem Chelsea'ye uzun vadede ne kazandırır tartışılır. Zaten Abramoviç'in uzun vadeli bir planı varmış gibi de görünmüyor. Sezonun geri kalanında takımın en azından kağıt üstündeki potansiyelini yakalayıp Manu ve Liverpool ile baş edebilmesini umuyor. Chelsea'nin bu sezon oynadığı futbola bakarsak geçen yılki Şampiyonlar Ligi finali de bu yıl için hayal olarak kalacak. Finale çıkılsa bile Barça bütün adamlarının bütün değerleri 100 olan bir PES takımı havasında olduğu için Chelsea'nin de diğer birçok takım gibi kupayı alma düşüncesinde olduğunu sanmıyorum. Yine de Barça'yı hem La Liga hem Şampiyonlar Ligi Şampiyonu ilan etmediğimin altını çizmeliyim, this is football.
Yaşanan bu gelişme Abramoviç'in Rusya'daki etkinliğinin de bir kanıtı aynı zamanda. Artık endüstriyel futbolun sözlük karşılığı olarak görülmeye başlanan Abramoviç Rus Milli Takımı gibi aslında bütün Rusya'yı ilgilendiren bir kurumdan bu hoca bana lazım diyerek teknik direktörünü koparabiliyor. Maaşını da ben veriyorum kardeşim gelsin buraya 4 ay bir maaş ikramiye deyip para var huzur var söyleminin canlı kanıtı olmaya devam ediyor. CSKA Moskova'yı da beklenenin çok üstünde bir noktaya taşımayı başaran Abramoviç koca bir ülkenin futbolunda en yetkin söz sahibi olmaya devam ediyor böylece. Bu örnekten yola çıkarak meşhur atasözümüzü parayla saadet kısmen de olsa olur şeklinde değiştirebiliriz.
Arshavin'in Arsenal'e transferi de Hiddink ile hemen hemen çakıştı. Arshavin Arsenal'de henüz düzenli olarak oynamaya başlamamış olsa da Hiddink'in bütün özelliklerini bildiği yetenekli bir oyuncuya karşı nasıl önlem alacağı merak konusu olacak. Bu duruma benzer bir örneği 1994 Dünya Kupası'nda oynanan Bulgaristan-Almanya maçında hatırlıyorum. O yıl Hamburg forması giymekte olan Bulgar oyuncu Yordan Letchkov, Alman oyuncuları ve Alman oyun sistemini yakından tanıyor olduğu için maç taktiğinin belirlenmesi konusunda teknik direktörüne yardım ettiğini maçtan sonra açıklamıştı.
Hiddink ile ilgili ilginç bir ayrıntı da babasının bir 2.Dünya Savaşı kahramanı olması hatta Varsseveld'de ailesinin adını taşıyan bir köprü bulunuyor. General Eisenhower komutasındaki birlikte görev yapan baba Gert Hiddink 1940 yılında Amerikalı müttefik askerlerin bölgeden kaçmalarına yardım etmiş. Uçakları düştüğü için paraşütle atlamak zorunda kalan Amerikalı pilotlar için yaptıklarından da hala övgüyle bahsedilirmiş. Yaptığı bir başka iyilik ise Nazilerden kaçmayı başaran Yahudilere evini açmak olmuş. Varsseveld, Almanya sınırına sadece 10 km uzaklıkta olduğu için bu sayede birçok insanı soykırımdan kurtarmayı başarmış.
At avrat iddaa
-
Bu blogun takip edilecek bir tarafı kalmadı ama iddaa tahminleri yapıp
biraz eğlenelim diye at avrat iddaa diye bi blog yazalım dedik. Orayı takip
edebilir...
7 yıl önce
1 yorum:
abram Aragones'i de çek kopar Fenerbahçeden getir Rusya'nın başına kral adam ilan edeceğim seni
Yorum Gönder